"Lüküs lambası sabaha kadar yanmaz"

Şimdiki balkon çocukları veya Z kuşağı diye adlandırılan, hiçbir yokluk görmeyen, sıkıntı çekmeyen sınırsız para harcayabilen genç kuşaklar elbette bilmez. Eskiden evlerde, işyerlerinde aydınlatmalar durumuna göre ya idare gaz lambası veya beş numara, yedi numara şişeli lamba dedikleri arkası aynalı veya aynasız gaz lambalarıyla veyahut yüz mumluk, iki yüz mumluk diye adlandırılan lüküs lambaları ile yapılırdı. Bunlardan daha önce de mumlar, kandiller veya zeytinyağı yakılarak aydınlanma olurdu. Değerli kardeşlerim; şimdi sizlerle çocukluğumuzda bizim köyde (Rize, Kalkandere, Çayırlı (Silyan) Köyü) yaşanan ve bizlerin de kendilerinden dinlediğimiz bir hikâyeyi sizlerle paylaşmak ve zamanla dost gibi gözüküp de bazı maddi makamları elde edince dostlarını unutan, anasını babasını kendine yakıştıramayan, onları darülacezelere atan bazı insanlara biraz olsun serzenişte bulunmak istiyorum. Dilerim hepimiz bu olaydan kendilerimize göre dersler çıkartırız (Bu yazıyı yazarken kesinlikle herhangi bir siyasi partiyi veya siyası kişiyi veya cenneti garanti altına almış dini ve cemaat liderini, liderlerini hedef almıyorum.). Hayatta her insanın karşılaşmış veya karşılaşabileceği bir durumu güncelleştirmek istiyorum. Ülkemizde şehirlere göç olmadan bizim köyümüz kalabalık bir köydü. Fırını, terziler, bakkallar, kahveler, bakırcılar, kasap ve kısmen manifatura, marangoz, hızar atölyeleri dükkânları vardı. Yazın gurbete giden köylülerimiz, kışın köye dönerler, köyde canlı bir hayat olurdu. Kısmen yine de ülkemizin her yerinde olduğu gibi o zamanlar bizim köyde de o yıllar fakirlik vardı. Evlerde aydınlanma küçük idare lambaları ile olurdu (Mutfakta ateş biraz kuvvetli yandığında; rahmetli babaannemin idare lambayı kısarak gaz yağından tasarruf etmeye çalıştığına ben defalarca şahit oldum.). Köyümüzdeki esnaflar hep köyden ve komşularımız idi. Babam da esnaftı. Terzi idi. Sonra kazamıza (Kalkandere) taşındı. Oradan sonra da Ankara'ya göçtü. Hayatının sonuna kadar orada çalıştı. O esnaflardan hayatta olanlar çok az kaldı. Hemen hemen yok gibi. Rabbim hepsine rahmet eylesin. Köyümüzde bakkallık yapan () Efendi bakkalını kapatarak bize yakın olan, köydeki evine gelir. Evlerinde yanan lamba idare lambasıdır. Çocukları ile evde otururken yine komşumuz kahveci () kahvesini kapatarak eline lüküsünü alıp evine doğru yola çıkar ve evine iner. Evine giderken ve evde yanan lüküs lambasından pencerelerden dışarıya muazzam bir ışık hüzmesi yayılır Bunu gören bakkalın büyük oğlu, dayımın da damadı rahmetli () bakkal olan babasına: "Baba, bak kahveci () amcanın lüküsü ne güzel ışık veriyor... Her taraf aydınlık" der. Babası oğluna: "Evet oğlum, lüküs lambası öyledir. Yandığında çok ışık verir ve etrafı daha iyi aydınlatır." der. Yatsıdan biraz sonra kahvecinin lüküsü söner ve ortalığı bir karanlık kaplar. Bu defa bakkalın büyük oğlu babasına: "Baba! Baba!... () amcanın lüküsü söndü. Her taraf yine karanlık oldu." der. Bu defa bakkal oğluna çok güzel ve çok manidar, hepimize ders olacak tarihi bir cevap verir: "Evet oğlum! () amcanın lüküsü yatsıya kadar yanar. Ama bizim bu idare lambamız sabaha kadar yanar.". Ben bu olayın kahramanları, komşularımızın isimlerini iyi biliyorum, olayı da bizzat kendilerinden dinledim. Kendilerine Rabbimden sonsuz rahmetler diliyorum (Bilerek isimlerini vermedim.). Bizlere düşen bu olaydan kendimize göre dersler çıkartabilmektir. Buradan şuraya varmak istiyorum; fani dünyamızda bir kısım insanlar maddi ve manevi olarak bir anda baş döndüren bir şekilde yükselirler. Bu yükseliş uzun süreli olmaz. Saman alevi veya bir balon gibi bir de bakarsınız ki, sönüp kaybolup giderler. Yükselirken yere göğe sığdıramadıkları insanları makamlarından düşmeye, balonları sönmeye başlayınca amansız bir şekilde tenkit etmeye, iftiralar atmaya başlarlar Kinlerinden, öfkelerinden, hasetlerinden dolayı sırf inat olsun diye ezeli düşmanları ile bir araya gelip el sıkışmaktan dahi çekinmezler. Önemli olan bir lüküs gibi yatsıya kadar yanmak değil, bir idare lambası gibi sabaha kadar yanabilmektir. Peygamber Efendimiz (SAS) bir hadisi şerifinde: "İbadetin iyisi devamlı olanıdır" buyuruyor. Bu düstur gereği; kanaat sahibi olarak fani dünyada, kısa ömürde "orta yolu" seçebilmektir. Dostunu dost bilip, ona gereken sevgi ve samimiyeti göstermek, düşmanını da düşman bilip ona gereken buğzu göstermektir. Lütfen beni yanlış anlamayınız Ben öyle insanlar tanıyorum ki, dün çok çok mütevazı gözükürlerdi. Belli makamlar, elde edince, belli bazı maddi imkânlara kavuşunca (maddi veya manevi) ne mütevazılık ne mücahitlik ne hizmet ve ne de ihlas kaldı. Hele bilenler bilir bir