Adaletin önemi

Cemiyetin ayakta kalabilmesi için birçok kurallar vardır. Bunların en başında da adaletle hareket etme gelir. Adaletin olmadığı, zulmün hâkim olduğu millet ve cemiyetler yıkılmaya mahkûmdurlar. İnsanlık tarihi; adaletten ayrılıp, zulmeden ve sonunda yıkılıp giden birçok devletlerin hatıraları ile doludur. Burada asrısaadette cereyan eden konumuzla alakalı bir hadiseye kısaca yer vermek isterim:

Mekke-i Mükerreme fethedildiği gündü. Zamanında sırf Müslüman oldukları için gördükleri eza ve cefalar yüzünden Medine-i Münevvere'ye göç etmek mecburiyetinde kalan muhacirler doğup büyüdükleri anavatanlarına dönebildikleri için çok sevinçli idiler. Kâbe-i Muazzama putlardan temizlenmiş, İslamiyet hızla Mekke'de yayılmaya başlamıştı. Müslümanlar adeta bu yüzden bayram ediyorlardı.

Bu arada Müslümanların sevinçlerinin bozulmasına sebep üzücü bir hadise meydana gelmişti. MAHZUN kabilesine mensup bir kadın hırsızlık yapmış ve aynı günde yakalanmıştı. Kabile hatırı sayılır, şöhretli insanların bulunduğu bir kabile idi. Kadın da ünlü bir zatın kızı.

Bu hadisenin Allah'ın Resulüne bildirilip cezasının verilmesi gerekiyordu. Ancak hırsızlık yapan kadının sıradan biri olmaması Mekkeli Müslümanları düşündürmeye başlattı. Şayet bu soylu kadına ceza verilirse onun kabilesi için bir kara leke olabilirdi. Acaba ceza verilmeden affedilemez miydi... Kadına ceza verilmesini istemeyen Müslümanlar çareler arıyorlardı.

İçlerinden biri şöyle bir teklif ortaya attı: "Resulullah efendimizin (SAS) çok sevdiği birisini gönderelim hadiseyi anlatsın ve o kadının affını istesin. Bu fikir sahabeler arasında itibar gördü. Peygamber efendimize ilk inananlardan Zeyd'in (RA) oğlu Usame üzerine ittifak edildi, Usame peygamberimizin çok sevdiği bir gençti. Umumun ısrarı üzerine Usame (RA) Resulullah efendimizin huzuruna çıkarak durumu anlattı. Peygamberimiz bu teklif üzerine çok hiddetlendi ve şu konuşmayı yaptı: