Yanıltıcı duygular

Doğru bildiğimiz yanlışlar, yanıldığımız inanışlar, hata yüklü davranışlar o kadar çok ki, çoğu zaman kendi kendimizin; kendi sıkletimizin altında kalıyoruz.Mahiyetinin ne olduğunu defalarca dinlediğimiz, birçok kere okuduğumuz hatta şahit olduğumuz hâlde kastedilen mesajı alamayıp, hayatımızı harap eden duygularımız var. Bunlardan biri, Tevehhüm-i ebediyet. Yani, sonsuzluk kuruntusu... Bu duygudan dolayıdır ki, şu dünyanın fanî olduğundan; adımızın Ahmet Mehmet olduğundan emin olduğumuz gibi emin olduğumuz hâlde, bir türlü, baki hayata müteveccihen ciddi gayretimiz olmuyor ya da olamıyor. Elimize geçen çok kıymetli hakikatler iz bırakmıyor; zihnimizden uçup gidiyor. Malayani şeylerle meşguliyet, istiap haddine ulaşıyor ve bu yüzden, ciddi şeylere zihnimizde yer bırakmıyor. Bunda, bu anlayış biçiminde bir gariplik yok mu Risale-i Nur'da "Eyvah! Aldandık. Şu hayat-ı dünyeviyeyi sabit zannettik"1 denildiği ve ebedî zannedilen bu tevehhüm sebebiyle de, ömrün, bir rüzgâr gibi uçup gittiği ifade edilmektedir. Kör olası nefsimiz, bir türlü çizgiye girmiyor; adım adım yaklaşan, yolculuğu görmüyor. Bizi yanıltan duygularımızın bir diğeri ise, tûl-i emel. Emellerimizin uzunluğu; dünya hayatının ve içindekilerin geçiciliğine rağmen dünyaya ait işlere karşı bitmek, tükenmek bilmeyen arzularımız, isteklerimiz! Ne yazık ki bütün hesaplarımızı dünyaya göre yapıyoruz. Öyle