Vefâ denen işte, bu

İnsan, âciz; eli kısa, ömrü kısa.Bunu fark ettiği, elinden hiçbir şeyin gelmediğini gördüğü zaman, Mevlâ'sının kapısına dayanır; mahzunane gece gündüz yalvarır. "İki iyilikten bir iyilik" sözü, zaman zaman söylenir. Bunu, dermansız dertlere duçar olmuş yakınları için, Yaradan'dan "medet" dileyen kimselerden duyarız. Elbette ki böyle sözler, çaresizlik sözüdür. Ne var ki, gelmesini canı yürekten istediğimiz insanların gitmesini arzulamak kolay değil; hatta mümkün değil. Hiç kimse, yıllar yılı sevgi bağı kurduğu, dünyasını doldurduğu; acı tatlı nice hayat safhalarını birlikte yaşadığı eşi ise söz konusu olan, "iyilik" niyetiyle de olsa gitmesini, huzurunun bitmesini istemez. İsteyemez! Vefâ o ki var günde, dar günde; hasta düşmüş zor gününde eşinin yanında olabilmek; ona, o gün, vefâsını sunabilmek. Bazen bir tebessümün hastaya nafi bir ilâç gibi tesir ettiği bir gerçek. Hem sevap, hem sadâka! Hastaları ziyaret etmenin ne kadar önemli ve sevaplı olduğunu bilenler bilir. Bilmeyen de bilmeli... Hasta bir mü'mini ziyaret etmek sünnettir. Hatta bir hadis-i şeriflerinde, Peygamberimiz (asm); "Hastaların duâsını alınız; onların duâsı makbuldür" (İbni Mace, Cenâiz 1) buyuruyor. Hastaların duâsını almak, gönüllerini hoşnut etmek, onlara moral vermek ve vefâkârâne hizmet etmek, insanı dünya ve ahiret saadetine kavuşturur. Bu da, işin bir başka yönü... Konu hasta, konu vefâ olunca, yaşanmış şu örnek davranışı sizlerle paylaşmadan geçemeyeceğim: Nazmiye Hanım, rahatsız. Tedavi olmak üzere hastahanede bulunduğu günler... "Süleyman Demirel, Alzheimer olan ve dört buçuk