Unutamadığım bir hatıra

Yayıncılık, bir sevdâ! Hele ki, şu zamanların zorlarına, zorlaştırmalarına rağmen Yayıncılık hayatım boyunca birçok insanla görüşme; dünyama renk katan pek çok değerli kimseyle tanışma imkânım oldu.Müşahede ettiğim o ki, yapılan hizmetlerin, gönüllere atılan tohumların hiç biri boşa gitmiyor; er ya da geç, bir gün olup neşvünema buluyor. "Vatan sathını mektep yapma" idealinin en belirgin meyvesi; bunca Risale-i Nur sevdalılarının ve diğer yayınlarımıza meftun milyonlarca kitapseverin varlığı. Düne dair unutamadığım bir hatıra: Ankara'da, yayıncılıkla meşgul olduğumuz; Yeni Asya'nın Ankara ve İç Anadolu dağıtımcılığı ile tavzif edildiğimiz yıllar... Bir Ramazan-ı Şerif gecesi, o seneki kitap fuarının son gecesi... Ankara'da, Kocatepe Camii avlusunda kurulan fuarın teravih namazı sonrasındaki çalışma zamanımızı da kullandıktan, müşterilerin ayağı çekildikten sonra kitapları toplayıp bir kamyonete yükledik, Anafartalar Caddesine, Risale-i Nurların ve Üstadımızın muhakeme edildiği meşhur Adliye Sarayının tam karşısındaki mağazamıza getirdik. İş bitmişti, ama zaman da hayli ilerlemişti. Hep birlikte, hemen, yakınımızda bulunan merhum Recai Boyacıoğlu ağabeyin Boğaziçi Lokantasına, sahur yemeği yemeye koştuk. Çalışanlarım ve birkaç talebe kardeşimizden oluşan gruba: "Arkadaşlar, istediğiniz her şeyden istediğiniz kadar sipariş verebilirsiniz" dedim. Afiyetle yediler ya da yediklerini zannediyordum. Yıllar sonra bir gün, o gece birlikte olduğum ve o günlerde, ter-ü taze bir üniversite öğrenci; daha sonra da, sadakatli bir Nur Talebesi olan Recep kardeşimiz, karşılaştığımız bir gün, o günlerden arda kalan duygusunu benimle