Piknik deyip geçmeyelim

Şehirlerdeki beton yığınları ve betonlaşmış kafalar arasında sıkılan ve bu kasavetten bir nebze de olsun yakasını kurtarma çabasında olan insanlar kendini ormanlara, kırlara; korna sesinin yok, kuş cıvıltısının çok olduğu asude alanlara atıyor.

Biz de öyle yaptık, çok sayıda kardeşle.

Piknik yaptığımız, yani yiyip içip şaka şamata ve hoş sohbetlerle moralimizi, beşerî duygularımızı; Risale-i Nur dersleriyle de, manevî lâtifelerimizi şarj ettiğimiz piknik alanının adı, Avrupa Birliği Parkı.

Ankara Büyükşehir Belediyesine ait güzel bir mesire yeri!

Biliyor musunuz

Birileri Avrupa Birliğine girme hususunda yavaş yavaş yan çizme eğilimi gösterse de, biz, Ankara ve İç Anadolu'nun -diğer kardeşleri gibi- güzel ve güzide insanları, Avrupa Birliğinin kapısını omuzladık; "park kapısı"ndan AB'ne girdik bile.

Bu, bugün lâtife; ama bir gün gelir, gerçek olur inşallah,

Her ne ise, bunu düşünmesi gerekenler düşünsün; biz, sadede gelelim:

Rabbimizin lütfettiği güzel günlerden bir gündü...

Günü güzelleştiren, Gün'ün şavkı, Nurcuların Nur'u idi elbette!

Alan geniş, her yer çayır çimen.

Böyle olmakla beraber, bizim camiamız "saldım çayıra" tarzında davranmaz, davranamaz. Usul erkân bilen insan, dağ başında olsa bile, yine işin âdâbını dikkatten uzak tutmaz.

Hanım kardeşlerimiz, kızlarımız şu tarafta; erkekler, bu tarafta; deli kanlı gençler hareket hâlinde; çocuklarsa, cıvıl cıvıl oyunda.

Menü de, güzeldi.

Sağ olsun, Mahmut Akpınar kardeşimiz maharetini konuşturmuş.

Bu tarz toplu pikniklerin yiyip içmenin, hoşça vakit geçirmenin yanında başka önemli faydaları da var.

Görmek ve görüşmek! Çünkü: Gözden gönle yol gider.

Gözler bu güzel, bu asude manzara içinde görmek istediğini görür.

Ayrıca uzun zaman, hatta yıllarca görüşemeyen insanların bu vesile ile bir araya gelmeleri, sarmaş dolaş olmaları ise, gönle sefâ duygular. Zira gözler, senden öte mazilere dalarlar; rengârengin arasında, eşkâlleri ararlar.