Her gönülde bir dünya

Âdemoğlu, dünya denen şu mekânın bir cihette maliki.Mensubiyet duygusuyla sahiplenir dünyaya. Dolayısıyla, dünyanın muhatap olduğu her hâlden; maruz kaldığı her hadiseden insan da bir şekilde hissedar olur. Mevsimler deverân eder; insan da, cevelân eder. Kışından yazından, sevincinden hazzından; zaman olur, azabından her can gibi pay alır. Ay tutulur, gün kararır; insanın rengi sararır. Merkezde ihtizaz olsa, "güm güm"; onda da endişe başlar gün, gün. O, gökten inen yağmurun, tarladaki çamurun kendisine hizmet ettiğini bilse de, bilmese de; ihsan eder, Rabbimiz. Güneş doğar, dünyayı şavklandırır. Nebadatın tebessümü, beşeri şevklendirir. Bilir ki, mahsulatın her birisi, hizmetine âmâde. Bu duygular doldurunca dünyasını gözleri çakmak çakmak olur, yanağında tebessüm. Değme artık keyfine... Bir bulut perde olsa güneşin yüzüne, hemen çehresi değişir; bu defa, "fal taşı"na döner gözü; hüzün kaplar gönlünü, bitti sanır ömrünü. Kudret sahibi Allah'ın (cc), kudretsiz kullarıyız biz. Âciziz, fakiriz, zeliliz! Yaklaşık sekiz milyar insan, bu hâl üzere dünyada. Ama dünyada, her birine bağımsız bir dünya var. Gözündeki gözlüğün rengiyle, herkeste, kendine göre ayrı bir dünya tablosu... Aldıkları zevk, sevdikleri renk; gittikleri yol, birbirine benzemez. Hayat tarzları, hayata bakışları, ruh hâleti, hoşlandıkları hoşlanmadıkları; hatta nefretleri bile, birbirinden farklı. Kimileri "han" olarak görürken, bazıları "hâne" diye sarılır şu fani dünyaya, dört elle. Hepsinin de dillerinde, "Benim dünyam" kelâmı. İşte, insanın mizacı, bu! Hâlbuki şu âlem, bir gecelik konaklama mekânı ya da, durulup kalkılan bir istasyondan başka bir şey değil. Bunun içindir ki, dünyanın üzerine yapılacak hesap, kitap beyhûde. Cenab-ı Hak, Kur'an-ı Kerim'de: "Bu dünya hayatı sadece bir eğlenceden, bir oyundan ibarettir. Ahiret yurduna