Birlik olmazsa, dirlik olmaz

Hayatın her safhasında, var olduğumuz her lahzasında birbirimizle dayanışmaya, yani tesanüte muhtacız.

Çünkü ayrı olmak, gayrı olmayı netice verir.

"Gayr'ın kucağına düşünce fertler, ne sıkıntı biter, ne de dertler!

Müslüman, bilhassa "Ben dâvâ adamıyım" diyen adam sırt sırta, el ele, gönül gönüle olmalı; ayrılık gayrılık, nifak şikak gibi harabezâr hâllerden mutlaka sıyrılmalı.

Yani, mukaddesler şeleğine sımsıkı sarılmalı.

"Camiye, kışlaya, okula siyaset sokmayın" diyen zat, bu cümleyi, bu manayı kastederek söylemiş olmalı.

Şu an camiler açık, cemaatler hür ise; okunan ezanın sesi gür ise; bunu, dinine sahip çıkanlara borçluyuz. Buna ister diyanet, ister siyaset, ister bir cemaat; ister filanca İslâm âlimi deyin...

Şurası bir gerçek ki, bu millet dinine, mukaddesatına ne pahasına olursa olsun, ruh-u canıyla sahip çıkmış.

Dünya var oldukça camiler var, cemaat yâr olacak.

Zira onlar, bu milletin varlığının alemi. Sevdasıyla, hizmetin, hiçe saymış âlemi.

Merhum Mehmet Akif'in, "Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli" beytiyle ifade edildiği gibi; Cenab-ı Hakkın tevhidini, Resûlünün nübüvvetini kâinata ilân eden ezanlar inlemeli; bütün mevcut ins ve cin, bu çağrıyı dinlemeli. Bunun için de önce Cenab-ı Hakkın avni, Peygamberimizin kavli, müminin emre itaati, hakta sadakati gerekir.

Ezanlar susturulmuş; yerine, "tangır tungur" lakırdılar okunmuş minarelerde. Allah'ın kelâmından bahsetmek ise, cürüm olmuş bu memlekette.

Buna rağmen doğru kimseler, doğruda sebat etmişler yılmadan, yıkılmadan.

Cenab-ı Hak, Âl-i İmrân Sûresinin 103. ayetinde: "Va'tesımû bi hablillâhi cemîav ve lâ teferrakû" (Hep birlikte Allah'ın ipine İslâm'a; Kur'an'a ve onun hükümlerine sımsıkı yapışın; parçalanmayın), o çizgiden uzaklaşmayın buyuruyor.