Abdüllatif Uyan

Türkiye

Dergâhı terk edip dağa çıktı!..

Yûnus Emre, hocası Taptuk Emre hazretlerine (rahmetullahi aleyhima) otuz sene hizmet etti. Ama istifâde etmediğini zannetti. Öyle vehmetti kendi kendine. Bu üzüntüyle terk etti dergâhı. Ve çıktı dağlara. Baş açık yalın ayak dolaşırken iki kişiye rastladı oralarda. Oturup sohbet ettiler. Birbirlerini sevdiler. Yemek vakti gelince o kimselerden biri

Halil İbrâhim bereketi

Vaktiyle iki kardeş vardır. Büyüğü Halil, küçüğü İbrâhim. Halil evli çocuklu, İbrahim bekârdır. Ortak bir tarlaları vardır bunların. Ne mahsul çıkarsa, iki pay ederler. Böylece geçinip giderler... Bir yıl yine buğdayı harman yapıp ikiye ayırırlar. Halil, teklif yapar kardeşine: "Ben gidip çuvalları getireyim. Sen buğdayı bekle." İbrahim "Peki âbi!"

"Ben senden sirke istemedim ki!.."

Evliyâ Kasım Paşa bir gün dereye iner. Orada abdest alacaktır. Hava da çok sıcaktır. Tam o sırada Nasrânî bir adam, şarap yüklü katırıyla çıkagelir. Köprüden geçecektir. Ancak katır ürker, yıkılır yükler. Büyük zât abdesti yarım bırakır. Koşup yardım eder adama. Yükleri ikisi yükler hayvana. Nasrânî çok duygulanır! Ve teşekkür edip ayrılır. Az sonr

"Paşam, bir duâ etseniz de yağmur yağsa..."

Kalpleri nurlandıran bir Allah dostu vardır Edirne'de. Evliyâ Kâsım Paşa... Bir sene, çok şiddetli sıcak olur Edirne'de. Gökten damla düşmez yere. Toprak âdeta kavrulur. İnsanlar perişan olur! Halk çâresizdir. Bu zâta koşar; "Paşam, bir duâ etseniz de yağmur yağsa. Yoksa mahvolacağız!" derler. Mübârek, açar ellerini. Yağmur için duâ eder. Ellerini

"Geçim sıkıntısının sebebi nedir"

Ahmed Câhidî Efendi'ye; "Geçim sıkıntımız var, sebebi ne acabâ" diye sordular. Cevâbında: "Evde bereketsizlik, namaz kılmamaktandır" buyurdu. Ve şunu anlattı: Bir sahâbî, Efendimize gelip; "Yâ Resûlallah! Kazancım bol, ama geçim sıkıntısı çekiyorum" diye arz etti. Efendimiz sordu: "Evde namaz kılmayan var mı" "Yoktur yâ Resûlallah!" "Komşularınızda

"Dünyalığa ihtiyacımız yoktur"

Devrin padişahı olan Dördüncü Mehmet Han, Ahmed Câhidî Efendi'yi bir gece rüyada görür. Uyanınca kalbini onun sevgisiyle dolu bulur. Onun hasretiyle yanar kavrulur. Ve dayanamaz, ziyâretine gider. Önünde diz çöker. Hayır duâsını alır. Huzurdan ayrılırken önüne bir kese dolusu "altın" bırakır. Ancak o, kabul etmez. Sebebini sorunca da; "Bizim ihtiya

İyi bir Müslüman olmak için...

Ahmed Câhidî Efendi Allah dostu bir zâttır. Anlatıldığına göre, bu zât bir gün çıkar evden, gider iskeleye. Çanakkale'ye geçecektir. Ancak parası olmadığı için kayıkçılar almazlar onu kayıklarına. Mahzûn hâlde eve döner. Ve anlatır hanımına. Kerîme Hâtun da hâl ehlidir. Onu üzgün görünce üzülür! Ve eline bir seccâde verip; "Al şu seccâdeyi, bin üst

"O, Allahın ve Resûlünün aslanıdır!"

Sevgili Peygamberimiz aleyhisselâm, bir gün Eshâbı ile bir yerde oturuyordu. Sohbet ediyordu. Bir ara buyurdu ki: "Bana Cebrâil aleyhisselâm gelip Hamza bin Abdülmuttalip için (O, göktekiler katında Allahın ve Resûlünün aslanıdır) diye yazıldığını haber verdi." Hazret-i Hamza "radıyallahü anh" orta boyluydu. Kılıcını çok iyi kullanırdı. Pek mükemme

"Niçin ayakta dinliyormuş"

Allah dostu Ahmed Bîcân bir gün câmide vaaz etmektedir. Bir ara başını kaldırır. Ağabeyi Muhammed Bîcân'ı görür câminin hemen girişinde. Fakat o da ne Ayakta dinlemektedir kendisini. Merak eder. Ve akşam, annesine anlatıp; "Anneciğim, ağabeyimden bunun sebebini sorup da öğrenir misin" der. Kadıncağız; "Peki" der. Ve sorar bunun hikmetini. O da cevâ

"Yağı ve fitili hazır iki kandil..."

Ahmed ve Muhammed Bîcân kardeşler; bir mürşit ararken, Hacı Bayram-ı Velî hazretleri, birkaç kişiyle Edirne'den Ankara'ya doğru yola çıkar. Bir müddet giderler. Bir ara yanındakiler telâşlanır! Zîra Gelibolu'ya sapmışlardır. Büyük velî, yanındakilere; "Yola devam! Belki bizi bekleyenler vardır" buyurur. Nihâyet Gelibolu'ya varırlar. Ve bir evde kon