Müteharri-i hakîkat olan Japonlar

Bediüzzaman'ın Hayatı'ndan Tesbitler-179Bediüzzaman Hazretleri Risale-i Nur'da bazı mevzuları bahsederken şahısların ismini vermeden konunun mahiyetine temas eder. Meselâ "İngiliz Meclis-i Meb'usanında Müstemlekât Nâzırı, elinde Kur'ân-ı Kerîm'i göstererek söylediği bir nutukta, 'Bu Kur'ân İslâmların elinde bulundukça biz onlara hâkim olamayız. Ne yapıp yapmalıyız, bu Kur'ân'ı onların elinden kaldırmalıyız; yahut Müslümanları Kur'ân'dan soğutmalıyız' diye hitabede bulunmuş." 1 Görüldüğü üzere, burada İngiliz Meclis-i Meb'usanı'nda Müstemlekât Nâzırı nazara verilmiş, isim tasrih edilmemiş. Aynen böyle de Şuâlar'da geçen "Japonya'nın başkumandanının İslâm ulemasına bazı sualleri..." 2 ifadesinde geçen Japonya'nın Başkumandanının da ismi verilmemiştir. Buna benzer başka mevzular da olduğu biliniyor. Kanaatimiz odur ki, buradan anlaşılan mana şu olabilir. İngiliz milletinin ve siyasetinin genel karakteristik özelliği ve davranış biçimi olan İslâmiyete karşı tutum ve tavırları, Müstemlekât Nâzırının sözleri dikkate alınarak ifade edilmiş. Aynen öyle de müteharri-i hakikat olan Japon milletinin İslâmiyet ile ilgili meraklı sualleri de isim verilmeden Japonya'nın Başkumandanı üzerinden ifade edilmiş olmalıdır. Anladığımız kadarıyla Bediüzzaman'ın "Müteharri-i hakikat bir Japondur" ifadesi ile Japon milletinin hakikate müştak ve hakikati arama meylinde olduğu anlaşılıyor. Risale-i Nur'un muhtelif yerlerinde geçen "Japon Başkumandanı" ve "Japonya" tâbirleri hepimizin dikkatini çekmiştir. Bediüzzaman'ın kendisinden söz ettiği Japon Başkumandanı kimdir Japonya, İslâmiyet'e nasıl ilgi duymuştur Bu ve buna benzer sorgulamalar için yazılan değişik eserlerde ve yapılan müstakil araştırmalarda da birbirini desteklemeyen görüşlerin olması sonucu, bu konularda daha ayrıntılı bir çalışmanın yapılması gereğini ortaya çıkarmıştır. Bu çalışmamızda da görüleceği üzere; Japonlar tarafından sorulan soruların tarihî süreç içerisinde nasıl bir seyir takip ettiğine bakalım. Bediüzzaman'ın bu konuda şahıs ismi vermemesi meseleyi şahıslara inhisar ettirmek istememesinden kaynaklandığı kanaatindeyiz. Önemli olan İslâmiyet meselesinin Japon yetkililerinin ve Japonya'nın gündemine gelmiş olmasıdır. Bu konuda bazı kaynaklarda şöyle bilgiler mevcuttur. "Târihî süreç içinde gelişen Osmanlı-Japonya ilişkileri sonucu Japonya yöneticileri ve kumandanları İslâmiyet'e ilgi duymuş ve İslâmiyetle ilgili sorular sormuştur. Devletler arası ilişkiler sonucunda 1907-1910 yılları arasında Tatar münevverlerinden Kazan'lı Kadı Abdurreşid İbrahim de Asya seyâhati esnasında Japonya'ya uğrar. Orda birçok aydın kesimden asker ve bürokratla tanışır. İslâmiyet ile ilgili birçok soruya muhatap olur. İslâmiyet'e olan alâkanın İmparatorla sınırlı kalmamış birçok üst düzey bürokratın da İslâmiyeti ve Müslümanlığı merak ederek soruşturmaya başladığını gözlemleyebiliyoruz." 3 Risâle-i Nur'da Japon Başkumandanı ve Japonya'nın târih sürecinde İslâmiyet'e dâir sorgulamaları: Öncelikle Bedîüzzaman'ın Şuâlar adlı eserinin Beşinci Şuâ'sında adı geçen ve Rus'u mağlûp eden Japon Başkumandanı ile ilgili tâbirine bakalım: "Rivâyetlerde, eşhâs-ı âhirzamânın fevkal'âde iktidarlarından bahsedilmiş. Vel'ilmü İndallâh, bunun tev'îli şudur ki: O şahısların temsil ettikleri mânevî şahsiyetin azametinden kinâyedir. Bir vakit Rusya'yı mağlûp eden Japon Başkumandanı'nın sûreti, bir ayağı Bahr-i Muhît'de, diğer ayağı Port Arthur Kal'asında olarak gösterildiği gibi, şahs-ı mânevînin dehşetli azameti,