Eğitimde tatbik edilen sistemler

Bediüzzaman'ın Münâzarât'ta "Câmiü'l-Ezher'in kızkardeşi olan, "Medresetü'z-Zehrâ" namıyla dârülfünun"1 olarak tarif ettiği bahsin sekizinci şartında; "Kürdistan'da âdet-i müstemirre olan talim-i infiradiyi halka ve daireye tebdil etmek."2 kısmı müdakkik ve mütehassis bir Nur Talebesi'nin okumalarında nazar-ı dikkati celb etmiş olup, bizlerle de paylaşması münasebetiyle mütalâaya almış bulunuyoruz.

(Hatırlatma: Sekizinci şartın hatimesinde "Şüphesiz bu zamanın imha edip yerle bir ettiği bir âdettir." ifadesi Arapça olarak yer almış olup "talim-i infiradiye" olan tek adama dayalı eğitim sisteminin imha edildiğine de işaret edilmiştir diye düşünüyoruz.)

Âcizane Türkiye eğitim sistemi içinde otuz beş sene sonra tekaüte ayrılarak fiilî ve resmî muallimliğimize son vermiş olduk. Şimdi mânevî eğitim hizmetlerine devam ediyoruz, inşâallah ömrümüzün sonuna kadar Rabbim bizi bu imân ve Kur'ân hizmetinde istihdam etsin. Âmîn!

Mânevî eğitimi olmayan, materyalist ve ideolojik fikirler ile tahkim edilmiş sistemler, zulmetli münevverler yetiştirmeye devam eder. Talebenin kalb ve akıl ittifakını sağlayacak, himmetini din ve fen ilimlerinin mezci ile donatıp terakki etmesini sağlayacak eğitim sistemi halen ihmal ediliyor. Bunun neticesi olarak da terbiyetü'l vicdan ve münevver'ül akıl merkezli talebe yetişmemekte. Bediüzzaman'ın tabiriyle "gayr-ı münevver olan efkârların"3 istihdam edilerek şahsiyat ve ihtilâfatın meydan aldığı görülüyor. Hâlbuki Bediüzzaman Kur'ânî çareyi göstermiş, arsın ve asırların reçetesini ibraz etmiş. Bu reçeteden gaflet etmek kâr-ı akıl değildir.

Meslek hayatımız boyunca sayısı yüze yaklaşan "Eğitim Seminerleri" ile takviye edildik. Bu seminerlerin bir kısmı AB destekli yeni eğitim programları çerçevesinde istifadeli seminerler olarak addedilebilir. Daha önceki eğitim programları Newton anlayışı üzerine hazırlanmış olup tümden gelim usulünü takip ederken; iki binlerden sonra Kuantum anlayışı olan tüme varım usulüne geçilmiştir. Bediüzzaman'ın ifadesiyle buna "burhan-ı limmî denir. Bu metod, tümden gelim; eser sahibinden esere getirilen delil olarak addedilir ve Newton anlayışına uygundur. Bir diğerine de "burhan-ı innî denir. Hâdiselerden kânunlarına, neticelerinden sebeplerine ve eserden müessire olan delil, dumanın ateşe delil olması gibi. Burhan-ı innî kâinatta görülen eserlerden eser sahibinin varlığına getirilen delildir ki buna da Kuantum anlayışı denilebilir. Bediüzzaman, "Burhan-ı innî, şüphelerden daha salimdir."4 der. Burada da görüldüğü gibi 2000'lerden sonra Türkiye'de AB destekli eğitim programlarında şüphelerden daha salim olan "burhan-ı innî(tüme varım)" yöntemi olan Kuantum anlayışı uygulanmaya başlanmış olup, bizlere de bu çerçevede seminerler verilmeye başlanmıştı. Şahsım adına bu seminerleri bir kısmından istifade etmiş oldum. İlköğretim okuma yazma programlarında 68 programı olarak kabul edilen tümden gelim(Newton anlayışı) metodunda önce cümle öğretilir. Cümleden kelimeye, kelimeden heceye ve sonra da heceden harfe(sese) geçilir. Kuantum anlayışı olan tümevarım metodunda ise ses temelli hece ve kelime sonrası cümle ve metinler yapılarak parçadan bütüne gidilen burhan-ı innî metoduna geçilmiştir. Bu metod ile talebeler kısa sürede okumaya geçer. Bu süre içinde dikkatimizi çeken başka değişiklikler de uygulamaya konulmuştur. Bunlardan önemli olan birisi de sınıf oturma sistemidir. Klasik düz ve arka arkaya oturma sistemi yerine, grup ve U sisteminin seçilmiş olmasıdır. Bu siteminin "halka ve daireye" tebdil edilmesi olarak addedebiliriz.