Bediüzzaman ve Yazılmamış Destanlar

Bediüzzaman'ın Hayatı'ndan Tesbitler-175Yazılmamış Destanlar kitabı Mehmed Niyazi'nin Ötüken Neşriyat'tan Birinci Baskısı 1991'de yapılan roman tarzında bir kitaptır. Bu kitapta Bediüzzaman'ın Balkan Savaşı'na Doğudan gelen gönüllü talebeleriyle birlikte katıldığı roman üslûbuyla anlatılıyor. Ancak kitapta hiçbir kaynak ve belge serd edilmiyor. Kanaatimize göre Mehmed Niyazi, İlhan Bardakçı'nın "İmparatorluğa Veda Balkan Savaşı" kitabında at üzerinde aslı Millî İbrahim Paşa'ya ait olan resmi ve bilgileri dikkate alarak Bediüzzaman'ı gönüllü talebeleriyle Balkan Savaşı'na dahil etmiş olmalı. Kitabın giriş kısmından, arka kapağı ile içinde Bediüzzaman'ın gönüllü talebeleriyle savaşa dahil olduğu kısımları paylaşalım. Kitap "Birinci Balkan Savaşı'nda şehid olan ağabeyi Süleyman'ın acısını ömrünün sonuna kadar yüreğinde taşıyan babam Hacı Mehmed Özdemir'in ruhuna Fâtihalarla... " 1 diye başlamış. Yedinci Sayfada "Eşref Sencer Kuşçubaşı, Selim Sami, Cihangiroğlu İbrahim, Said Nursî, Süleyman Askeri, Zenci Musa, Mamaka Mustafa... Destanlar yazdınız. Ama bizler destanlarınızı ne okuduk, ne de okuttuk. Kiminizi vatan haini ilân ettik, kiminize mezarı bile çok gördük." 2 şeklinde bir takdim yazılmış. Kitapta Bediüzzaman ve gönüllü talebelerinin Balkan Savaşı'na katılmalarından geniş olarak bahsedilmiş. Gönüllülerin ilk katılımı şöyle tasvir edilmiş: "Sisli bir sabah yeni bir gönüllü grubuyla karşılaştılar. Bunların kıyafetleri değişik, başları sarıklıydı. Bellerini, omuzlarını armaları dolanıyor, sağ yanlarından da kamaları sarkıyordu. Tüfeklerini çatmışlardı. Başlarında uzunca boylu, levent endamlı, bıyıklı, çizmeli, her bakımdan gösterişli bir kumandan vardı. (Bediüzzaman tarif ediliyor.) Talime başlayacakları sırada gelen Gönüllü Kuvvetleri Genel Kumandanı Eşref Bey, yanındaki birkaç genç subayla yeni gönüllülere doğru yürüdü. Kumandanları da onları karşıladı. Askerî seramoniden ziyade dostane bir buluşma cereyan ediyordu. - Aziz Üstadım, bu kara günümüzde öğrencilerinizle imdadımıza koştunuz. Eşref Bey ona devamlı "Aziz Üstadım" derdi; o da Eşref Bey'e "Kahraman Kumandanım" diye hitap ederdi. - Ah benim Kahraman Kumandanım, kara gün hepimizindir. Böyle bir günde din ve devletin hizmetinde bulunmayacağız da ne zaman bulunacağız Eşref Bey'in yanında bulunan subaylar da saygıyla elini sıktılar. Eşref Bey'in sesi kahır doluydu: - Böyle zelil duruma düşecek millet miydik Aziz Üstadım Said Nursî derin bir nefes almasına rağmen Eşref Bey'i teselli etmenin gereğini duydu. - Kahraman Kumandanım, bu duruma düşmemizin sebebi ve suçlusu çoktur. Bunlar iç meselemiz; şimdilik bir kenara bırakalım. Düştüğümüz yerden kalkmaya çalışırsak, Rabbim yardımını esirgemez inşaâllah. Konuşmaları devam ederken birkaç genç subayla Cemal Paşa geldi. Hepsi "Hoş geldiniz" deyip elini sıkarken bir başka araba ile Kaymakam Enver Bey nizamiyeden içeri girdi. Said Nursî bu genç subayla çok samimî dosttu. Yüzüne yerleşen matem uzaktan da belli oluyordu. Said Nursî'yi görünce gülümsemeye kendini zorladı. - Geldiniz değil mi Canım Üstadım! Ona her zaman "Gayyur' Kardeşim" diye hitap eden Said Nursî cevap verdi: - Nasıl gelmeyeyim Gayyur Kardeşim Said Nursî'nin boynuna sarılırken duygulu bir sesle sordu: - Nasılsınız Canım Üstadım - Allah'a şükür, vatan ve milletimizin kederinden başka sıkıntınız yok. Siz nasılsınız - Nasıl olayım Canım Üstadım, nasıl olayım Said Nursî bir elini omuzuna koydu; sesi de teselli ediciydi. - Üzüntüyle bir yere varamayız. Rabbü'l-Âlemin'in rahmetinden de ümit kesmeye hakkımız yok. Biz elimizden geleni yapalım. Askerler ve gönüllüler talime başladılar. Cemal Paşa, Enver Bey, Eşref Bey, Said Nursî durum muhakemesi yaparak tepeye doğru yürüyorlardı."3 Kitabın müteaddit sayfalarında hem savaşın serüveni, hem de Bediüzzaman ile konuşmalar devam ediyor. Bediüzzaman'ın eserlerinde ifade ettiği birçok konu edebî bir üslûp ile diyalog şeklinde anlatılıyor. Ancak bu açıklamalar ve konuşmalara hiçbir bilgi kaynağı ve belge dipnotu koyulmuyor. Tamamen bir roman akışı içinde konular işleniyor. Pekâlâ Balkan Harbi'ne Bediüzzaman Katıldı mı Bediüzzaman Hazretleri'nin 18 Ağustos 1951'de, zamanın Millî Eğitim Bakanı merhum Tevfik İleri'ye ve Bakanlar Kurulu'na yolladığı mektubunda; hayatının şimdi mevzu' ettiğimiz döneminin safhalarını tek-tek kaydetmektedir. Eğer bu zatın iddiaları gibi Bediüzzaman Hazretleri o pek büyük vatanî hizmette bulunmuş ve ifasına muvaffak olmuş olsaydı, herhalde tereddütsüz onları da yazardı. Sair lâhika mektuplarında da işaretli de olsa mutlaka kaydederdi. Lâkin hiçbir îmada dahi bulunmamıştır. Sair müdafaat ve risalelerinde de buna dair hiç bir işaret ve ima yoktur. Mezkûr mektupta, kendisinin Sultan Reşat'la beraber Rumeli'ye seyahat ettiğini, Kosova'ya gittiklerini, orada te'sisine teşebbüs edilen darülfünuna yirmi bin altın liranın tahsis edilmiş olduğunu duyması üzerine, Doğu vilayetlerinin böyle bir üniversiteye daha çok muhtaç bulunduğunu İttihadçılara ve Sultan Reşad'a orada arz ettiğini, onlar da kendisine Şark Üniversitesi için vaadlerde bulunduklarını, sonra Balkan Harbi'nin çıkmasıyla Kosova Vilâyeti'nin istilâya uğraması üzerine,