Ömer Erdem

Karar

Sabahlar kimin

Gece üzerine çok yazılıp çizildi. Resim, sinema, edebiyat bir vesileyle onu mutlaka yokladı. Sanki gizli bir gece korkusu var insanın ruhunda ve onu ebedi kayboluşun gömleği diye kapkara giyinmekten çekiniyor. Bir vesileyle sanat sözü geceye getiriyor. Bununla beraber gecenin cazibesi her zaman sabahın önünde durdu. Sabahı beklemek bile geceyle müm

On altıncı yüzyılı çalmak...

Ejderhanın gözlerini bilmiyorum. Asya kaplanınkini de. Bir timsahın upuzun kapalı gözlerine ise hiç denk gelmedim. Kuzular bir an da olsa nasıl uyur bilirim. Kediler ve köpekler daha pervasızdır uyku konusunda. Ya bir tilki, ya bir tavşan Kim bilir nelerle gidip gelir gecenin ateşli telinde... İnsanın gözleri ise velev ki bir bebeğin, bir sevgilini

İki benzemezin sonsuz çıkmazı

Zıtlıklar çoğunlukla birbirini çeker fakat bu çekim, insan ırasını yoklatacak sonsuz bir ontolojik çıkmazı da açığa vurur. Merhamet ve şiddet gibi iki farklı duygu durumundan söz ettiğimizde mesela, değil birbirini çekmek yan yana gelişleri bile ürkütücüdür. 'Duygu durumu' dedim fakat yanıldım, merhametin zaman zaman içgüdüsel karakter de taşıyan b

Havaalanı boşluğu

Hayatta 'havaalanı boşluğu' diyebileceğim bir alan var ki ismini başındaki hava kelimesinden değil, onu işleten zihniyetten alır. Böylece boşluk, insanı kendi oyununun çemberi içinde oradan oraya sürükler. Piyasa denilen renkli ve şekilli balonun görünmeyen ağızla şişirilmiş görüntüsüne bürünür. Kentlerin iyice şişip büyümediği, şehirler arası uçuş

Son akşam inerken

Bu son akşam için değil fakat asıl burada yaşanan şu sayılı günler gelsin diye nice vakit geçmişti. Bir yıl, sayıyla üç yüz altmış beş gün, saat, dakika ve saniye cinsinden şunca sayı akıtılmıştı. Belki de hayatın nice ağır yüküne sırf bunun için katlanılmış, tahammülü zor onca yüz hareketi ve davranış sakince görmezden gelinmişti. Yaşam bir kereci

Yapraklar âlemi

Önde geniş, keskin damarlı, yeşili doygun ve diri kiraz yaprakları dalgalanıyor. Uca, yukarıya doğru daha incelip körpeleşen dallar güneşin şımarık gelinleri gibi iç içe cilveleşiyorlar. Hiçbir ağaç sabit kalmıyor toprakta, içten içe bir değişme sürüp gidiyor. Şimdi meyveleri çoktan toplanmış ve doymuşlar için dünyada bir unutulmaz tat bırakmış kir

Şehirliler nerede

Market kasalarının önünde yanık tenli erkekler. Burunları kabile adına çıkılan avdan az önce dönmüş gibi geniş. Telaşlı kadınlar, çekingen ve telaşlılar. Avdan kim ne kadar pay alacak Raflardan devşirdikleri her tür ihtiyaç maddesinin tutacağı miktarı meraklı gözlerle bekliyorlar. Artık neredeyse çok az şeyi kendileri üretiyorlar. Av alanı şehirler

Sevmek neden zordur

Bütün çağlar boyunca içi en fazla oyulan kavram 'sevmek' olmalı. Her fırsatta ağaca duvara, kile tablete, deriye kemiğe, havaya suya bile yazılan nadir kelimelerden biri o. Bazen bir durum ama çokça arayış ve dileğin karşılığı. Bir koruma iştiyakı olduğu kadar çokça korunma yakarışı. Kelimenin Türkçe etimolojisi üzerine gitmek mümkün mü bilmiyorum

Üzümün diyalektiği alıcın çenesi ekmeğin sabrı...

Çarşı pazarda dolaşıyorum. Üzüm yetmiş, kiraz elli, peynir ortalama yüz otuz lira. Zeytini, inciri, kayısıyı anmıyorum bile. Onlar da kolayca sıraya girerler her şey gibi aslında bu kâbus yarışında. Sebzeler, meyveler, ekmekler hiç bu denli utangaç olmuş muydu Sanki onlar üzerlerine basılan rakamlardan hicap duyuyorlar. Büyüdükleri toprakla üzerler

Dünyanın herhangi bir sabahı...

Deniz kırlangıçları erken saatte salvo yapıyorlar. Sanki vaktin kanatlarını iki yandan tutmuşlar, onu ölümsüz bir şenliğe götürüyorlar. Denizin kıyıya vurduğu yerde balçıktan sığ bir adacık oluşmuş ve üstünde iki coşkun köpek balıkçıllara doğru oynaşarak koşuyor. Gökte sicim bulut kümeleri sanki geride, evlerde henüz uyanmamışların ağır uykusunu sü