Şehirliler nerede

Market kasalarının önünde yanık tenli erkekler. Burunları kabile adına çıkılan avdan az önce dönmüş gibi geniş. Telaşlı kadınlar, çekingen ve telaşlılar. Avdan kim ne kadar pay alacak Raflardan devşirdikleri her tür ihtiyaç maddesinin tutacağı miktarı meraklı gözlerle bekliyorlar. Artık neredeyse çok az şeyi kendileri üretiyorlar. Av alanı şehirler. Maydanoz, yumurta, soğan, patates gibi en gündelik ürünler bile alışveriş listelerinde yer alıyor. Batıdan doğuya , Marmara bölgesinden her yöne dalga dalga yayıldılar. Bir sembolik Ahtapot uyandı. Kollarını uzattı gergince. Yollar boyunca yolcu otobüsleri, uçaklar, trenler, özel arabalar onlarla doluydu. Şehirlere toplanmışlardı. Şimdi şehirlerden doğdukları yerlere akın ettiler. Tıkır tıkır çalışan market kasaları her birinin öyküsüne dokunuyor. İçlerinde işini bilip de para pula kavuşmuş olanlar hemen seçiliyorlar. Tersanede yeni yaptırdıkları gemiyi kızaktan indirir gibi şenlikli onların halleri. Yüzleri aydınlık. Tuzu kuruluk saklanamayan bir hal. Kasadaki kızlara espri yapıyorlar hem. Sırada bekleyenlere dönüp gülücükler saçıyorlar. Bayram günleri yaUzun bayram süreci her yörenin mutlaka geleneksel pazar günlerinden birine de denk geliyor. Daha çok insan hareketi demek bu. Özellikle ilçe merkezlerini dolduran yerinden göçmemiş çok az köylü ile, göçüp de bayram vesilesiyle memleketine dönmüş olanları tuhaf bir şekilde buluşturuyor bu pazarlar. Geçmişle bugünün burkuluşu bu. Düğümlenişi. Şehirden bayram için gelenler nispeten daha serbestler. Biz pek çok şeyi görüp yaşadık. Dünyadan haberliyiz havasındalar. Köyünde kalıp da sadece emeği ve artık daha da yaşlanmış bedenleriyle kalanlar ise tedirgin. Ne alsalar eksik kalacak. Üretip sattıkları el avuç doldurmuyor. Bayram açmak demek oysa gelip gidene her şeyi.Sıcaktan bunalanlar, en ufacık bir anlaşmazlıkta satıra sopaya koşanlar da az değil taşrada. Antik Yunan tiyatrolarından kopmuşçasına bir kavga eden adam rolüne birden bürünüverenler belli oluyor. Metin And, Anadolu'da kavga kültürünün antik uygarlık köklerini merak etmiş miydi hiç Olacakları kestiren kadınlar, ağız dalaşıyla başlayıp her tür kontrolün dışına kolaylıkla çıkacağını kestirdikleri bu alevlenmenin önünü kesmek için çırpınıyorlar. Kavgacıların ağzını kapatıp oradan uzaklaştırmaya, arabaya bindirmeye, yalvarıp yakarmaya koyuluyorlar. Erkekler daha çok seyirci. Anında birleşip iş büyümeden önüne geçmek gibi bir kararlılıkları yok. Ereğli ovasında da çadırdan Süleyman mı yoksa Mustafa mı çıkacak diye beklememiş miydi ataları Aman bulaşmayalım ile acaba ne olacak bakışı işlevsiz oklar halinde uçup duruyor havada. Öngörü sahibi birkaç iyi niyetli erkeğin gücü ise yeterli gelmiyor. Onlar ayırmak istedikçe kavgacılar birer Hint horozu gibi kabarıyorlar. Uzaktan vaaz sesleri geliyor. Karmaşa sanki hüner.Pazarların içine daldıkça Türkiye'nin hızla artık nasıl benzeştiği gözleniyor. Karpuzlar, domatesler, diğer sebzeler, peynir, zeytin, bakliyat, zerzevat dahil her tür tüketim maddesi renk, koku, fiyat bakımından ayrışmıyorlar artık. Etiketler yakın. Kümesinden topladığı beş on yumurtayı, yeni döküm taze fasulye ve kabağı satarken derin alın çizgilerinin yuttuğu umutsuzlukla nereye baktığı kestirilemeyen yaşlı kadınlar nadiren görülüyor. Onların da acelesi var. Ayçiçek yağına, tuza, belki bir kaç parça bayramlık kıyafete ihtiyaç var. Şiveler, ağızlar eski kıvraklığını çoktan yitirmiş. Sanki