28 Şubat'tan günümüze tesettür serüveni

Herhangi bir olguyu, konuyu, tarihi seyri içerisinde ele alırken hiçbir sosyal değişikliğin tek başına vuku bulmadığından yola çıkılarak bugün gelinen nokta ile geçmişte üzerinden geçilen noktalar bir araya getirilerek anlam ve değişim haritaları ortaya konması gerekir.Bu minvalde 28 Şubat postmodern darbesi sürecinde, "başörtüye özgürlük" mücadelesinden, gelinen noktada maalesef "başörtüden özgürlüğe(!)" gibi bir değişime şahit olmaktayız. Bilindiği gibi 28 Şubat post-modern darbesi, modern değerlere tehdit olarak gördüğü İslâm'ı ve Müslümanları hedef almıştı. Bunun için İslâm'ın açık bir mümessili olan başörtüsünü ve başörtülü kadını toplum hayatından tecrit etmeyi önceledi. Okullarda, kamu kurumlarında tesettürlü olarak okumayı, çalışmayı yasakladı. Üzerinde başörtülü fotoğraf bulunan resmî belgelerle devlet dairelerinden hizmet alınıp alınamayacağı hususu işgüzar idareci ve memurların inisiyatifine bırakıldı. Yasaklar sadece başörtülülere değildi elbette. Süreçte Kur'ân kurslarına, derneklere, vakıflara, yayınevlerine yapılan baskınlarda pek çok Müslüman gözaltına alınıp hukuksuz, ağır cezalara çarptırıldı. İmam hatiplerin işlevsizleştirilip kapatılması, kamu kurumlarında Müslümanların ibadetlerine engellerin oluşturulması, bütün bir toplumun çeşitli kanallarla ikna edilerek İslâm'ın ve Müslümanların potansiyel suçlu ilân edilmesi gibi zorbalıklar, dönemin değişmez gündemiydi. Günümüz Türkiye'sinde bahsedilen yasaklar yoktur. Ancak Müslümanların imtihan alanları çeşitlenmiş ve daha şiddetlenmiştir. Artık başını örten kadınların bir kısmı Allah'a kulluğu önceleyerek dünyevî heva ve heveslerden vazgeçme pahasına bir örtünme ve yaşama biçimini seçmemektedir. Bu sebeple pek çok alanda olduğu gibi tesettür biçimlerinde de bir yozlaşma yaşanmaktadır. 28 Şubat'ın bir hedefi başörtüsünü kamusal alandan püskürtmek iken, gelinen süreçteki hedef ise kamusal alandan silemediği başörtülüleri, 'kendi olmak'tan çıkararak sıradanlaştırmaktır. Veya daha kısa bir ifadeyle içini boşaltmak olmuştur. Bugün marka, moda, israf, sermaye kavramlarıyla beraber anılan dindar kimlik ve tesettür, gelinen noktayı gözler önüne sermesi bakımından acı bir görüntüdür. Tesettür denen kıyafetler ne yazık ki kadını namahremlere karşı süsleme manasına bürünmüştür. Bu süreç 'Beni örtüyor mu'dan, 'Beni gösteriyor mu'ya giden acı bir yolculuğa dönüşmüştür. 'En hayırlı kadın başkalarının hayallerine düşmemiş kadındır' diyen Hz. Fatma'nın tesbitleri çoktan unutulmuş görünüyor. Kadın maalesef ne kadar nefislerde yaşıyorsa o kadar insanların nazarında beğenilmek istiyor. Zira görünmek isteyen bir kadını örtecek bir elbise yoktur. Esma yansıması kesilen bir kadının tesettürü yoktur. Örtüden uzaklaştıkça asileşen, asileştikçe örtüden uzaklaşan kadın erkekleştikçe, evsizleşen kadına dönüşmektedir. Örtülerin örtüye ihtiyacı olduğu bir zamanlara geldik. Zira benlik arttıkça örtü açıldı.