Olmamakla eşdeğer olmak

Dini siyasete alet eden politikalar dini değerleri bir bir örselemekte ve toplum nezdinde değer gören hakikatleri de yine bir bir önemsizleştirmektedir.

Geçenlerde Diyarbakır Valiliği ve Belediyesi tarafından hazırlanan Bediüzzaman'ı anlatan çizgi film münasebetiyle bu yazıyı kaleme alıyorum. Zahirde ne kadar güzel bir gelişme ve çaba diyebileceğimiz bu çizgi film ile aslında nasıl siyasi bir hokkabazlığın yapıldığını görmek gerekir.

Son on beş, yirmi yıldır hayatımıza giren yeni bir kavram vardır bu da "Post truth". Yani hakikatin önemini yitirmesi olarak tanımlanan bu durum siyasetçiler tarafından seçim kazanmak ya da siyasette rakibini itibarsızlaştırmak gibi amaçlarla kullanılmaktadır.

Post-truth süreçte hakikati önemsizleştirmek, seçmenleri yapacakları tercihlerinde duygularıyla hareket edecek noktaya getirmek ya da doğru bilgiye erişemeden karar vermelerine neden olmak, kısa vadede seçim kazanmak gibi durumları ortaya çıkarsa da sonuç olarak uzun vadede insanların siyasete, kamu yönetimine ve demokrasiye olan güvenlerini azaltabilecek bir durumdur.

Bu tanımlamada, bilgiden çok inançların etkili olduğu ve doğruyla yanlışın karıştığı bir dönem olduğu belirtilmektedir. Rasyonalite değil duygu ve inançlar yönlendirici olmaktadır. Dahası hakikatin önemsizleştiği bu dönemde insanlar, kendi inançlarına yakın gördükleri haberleri takip ederek hakikatten de uzaklaşmaktadırlar.

Bu nokta-i nazardan bakıldığında "post truth" kavramı yalan kavramına benziyor görünse de asında farklıdır. Nitekim hakikatin önemsizleşmesiyle birlikte yalanın yalan olduğu bilinse bile kitleler tarafından önyargı, görüş ve kanaatlere aykırı değilse bu yalan, hakikat gibi kabul edilmektedir. Bu çok ciddi ve tehlikeli bir durumdur. Bediüzzaman'ın alem-i İslam'ın hastalıklarını teşhis ederken, 'sıdkın hayat-ı içtimaiyede ölmesi' diye ifade ettiği kısımda ki şu tespit çok önemlidir. "gaddar siyaset ve zalim probaganda birbirini karıştırmış, beşerin kemalatını da karıştırmış". İşte Bediüzzaman'ın ifade ettiği hastalığın bugünkü literatürdeki adı tam da 'post truth'dur. Hakikatin önemini yitirmesiyle kitlelere yalan söylemekle birlikte kişilerin duygularına hitap edilmekte ve bazı konulara inanması sağlanmaktadır.

Post-truth, olgulara göre değil, duygulara göre hareket edilen bir dönemdir. Bununla birlikte bir diğer husus da 'post-trut'un, bilgi ve doğrunun teyit edilmesine gerek duyulmayan bir dönemi ifade etmesidir. Ayrıca kişilerin olaylara bakışı, rasyonellikten ziyade duygu ve düşüncelere dayanmaktadır. Bu durum kişileri analitik düşünmekten uzaklaştırmaktadır.

Post-truth kavramının doğru kelimesinin karşıtı olarak değil de doğruda olan güç ve etki kaybı olarak düşünmek gerekir. Bunun yanında gerçekle yalan arasındaki ilişkinin bulanıklaşması şeklinde de tanımlama yapıabilir. Post-truth süreç, yalanı içermektedir ama yalanla eş anlamlı değildir. Buradaki farklılık kişilerin ön yargıları, görüşleri ya da kanaatlerine uygun olduğu takdirde yalanı hakikat gibi kabul etmesi ve hatta bunu savunmasıdır.