Din ve vicdan özgürlüğünün inkılap softalarına benimsetilmesi

Din ve vicdan özgürlüğü medeniyetin asgari şartlarından bir tanesidir. Hiçbir kimse insanların bu hürriyetine karışamaz. Allah ile kul arasındaki bu ilişki, başkalarının dayatmasına müsaade etmeyen bireysel bir özgürlüktür. İster Müslüman isterse bir başka dine mensup olsun kişi, dininin gerektirdiği ibadetleri özgürce ve hiçbir baskı altına girmeden yapabilmelidir. İnsan haklarına ve inançlarına saygı duymak modern ve medeni devletin en önemli özelliklerinden bir tanesidir. Ayrıca hiçbir kurum ve kişi diğerinin dinini değiştirmeye zorlayamaz. Bu anlayış İslam dinindeki "Lekum dînukum ve liye dîn - Sizin dininiz sizin ve benim dinim benim (Kafirun Suresi 6)" emrine de uymaktadır. Diğer bir ayette "Dinde zorlama yoktur; artık doğru ile eğri birbirinden ayrılmıştır. Artık kim tâğutu reddedip Allah'a iman ederse, kopmaz ve kırılmaz, sapasağlam bir kulpa yapışmış olur. Allah ise her şeyi işiten, her şeyi bilendir (Bakara Suresi 256)". İşte Allah, kutsal kitabımız olan Kuran'da, büyük bir imtihana tabi tutulduğumuzu bildirmekte ve isteyen her insanın inancında serbest olduğunu hatırlatmaktadır. İnanç sahiplerini ötekileştirerek suçlamaya çalışmak; insanı vebal altına sokar. Bu sorumluluğu kamu kurumları, siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşları da göstermeli, dini değerlere saygı göstererek istismar aracı olarak kullanmamalıdır. Zira din umumun malı olup hiçbir zümre ve gruba münhasır kılınmamıştır. Faşist darbecilerin hazırladığı anayasamızda bulunan din ve vicdan özgürlüğüne aykırı bir şekilde dayatılan "laiklik ilkesi" halkımızı canından bezdirmiştir. Çünkü özellikle askeri darbe süreçlerinde akıl almaz işkence ve ıstıraplara