"Elimde olmadan, yüzüm kızardı"

"Mescitten ezan sesi gelip de bende hareket göremeyince abim şaşırdı!.." 1965'in bir güz ayında hayallerimi süsleyen İstanbul'a üniversite için geldik. İktisat Fakültesine kaydımızı yaptırdık. Sıra kalacak yere gelmişti... Çemberlitaş'ta, özel bir yurda yerleştik. Aylık yurt ücreti, yemek hariç 150 lira... Oldukça 'tuzlu' tabii... Kaldığım odada 2 çelik ranza var. Öğrenciler genelde, varlıklı ailelerden. 1965'in güz dönemi, Ramazan-ı şerife rastlamıştı. Hamdolsun oruçlarımı tuttum. Edirneli arkadaş da bana refakat etmişti. Sultanahmet'teki lokantalarda sahur ederdik... 1. sınıfın yarıyılı bu yurtta geçti. 2. yarıyılda yurdun karşısında, orta Anadolu'dan bir ilimizin dernek yurduna geçtim. Yurt ücretsizdi. Artık miadını doldurmuş, harabeye yüz tutmuş bir bina idi... Memleketten getirdiğim yatağı serdiğim bir somyada yatıp kalkıyordum... Derken İstanbul'un çevrenin etkisi, okuduklarımın etkisiyle Anadolu'daki saflığım erozyona uğruyordu Namaza gevşekliğim artmaya başlamıştı Benden 6-7 yaş büyük üvey ağabeyim İstanbul'a geldiğinde yanıma uğrardı... Otururken o ara yandaki mescitten ezan sesi gelip de bende hareket göremeyince "namazlar nasıl gidiyor" dedi. "Arada bir" deyince beynamaz olan abim birden "Sakın namazını bırakma!" dedi. Hiç beklemiyordum... Bu söz çok etkili bir nasihat oldu. Namazımı o günden sonra hiç geçirmedim Özel yurtlar çok pahalı ve nadirdi. O zamanlar, Kredi Yurtlar Kurumunun Şehzadebaşı'nda, yüzlerce öğrencinin kaldığı "SİTE" dedikleri dev bir yurdu vardı..."Ekonomik" olması, öğrenci için tercih