Ümit Zileli

Korkusuz

Halkımız çuvaldızı kendine batırmak zorunda!

Yaşadığım yıllar benim bu ülkeyle ilgili çok yaşamsal bir özelliği fark etmemi sağladı:-Türkiye "kendine özgü" bir ülke! Dünyadaki hiçbir ülkeye benzemiyor... Mesela, yönetenler sürekli olarak yaptığı yanlışları, yediği herzeleri düzeltmeye çalışıyor. Çalıştıkça iyice batırıyor, toplum da bir avuç insan dışında sessiz sedasız bu tükenmek bilmeyen k

Şehit yüzbaşının kehaneti...

Adımız "mavi bereli" idi. 1985 yılının sıcak mı sıcak bir ağustos günü Tunceli iline bağlı Ovacık ilçesinin Aşağı Torunoba Köyü sırtlarında olağan keşif görevi yapıyorduk. Yirmi bir kişiydik. Bir asteğmen, bir çavuş, iki onbaşı ve on yedi er. Bütün gece Kurmay Başkanı binbaşının harita üzerinde bizim time uygun bulduğu yerde pusuda yatmaktan kazık

İslamda ?içtihat kapısını açma meselesi!

İslamiyet yaklaşık 15 asırlık bir din... Kutsal kitap Kur'an da yazıldığı üzere de yeryüzüne gönderilen son din... İlk önceleri her şey basit ve sade idi... Tanrı'nın Elçisi, İslam'ın Peygamberi Hz. Muhammed'e Kur'an sayfaları, sureler iniyor, peygamber Sahabelerden görevli kişilere anlatıyor, onlar ezberliyor, ahaliye aktarılıyordu... Hz. Osman'ın

Nürnberg mahkemeleri!

Diğer adıyla "Soykırım ve savaş suçları" mahkemesi... Dünya Savaşı'nın resmen sona erişinden 6 ay sonra, Almanya'nın Nürnberg kentinde NAZİ üst düzey suçlularının yargılanmasına başlandı... Almanya'nın üst düzey NAZİ yetkilileri 20 Kasım 1945'te Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin önüne çıktı. 216 oturum süren mahkeme sanıklara şu suçları yöneltmişti:

Yanaşma aydının dayanılmaz hafifliği!

Uzun yıllar önceydi, şiirsel bir yazı okumuştum.. Hayranlıkla okuduğum bir yazı olduğunu itiraf etmeliyim... İçine epey öfke, hüzün karışmış bir acı gülümsemeyle okuduğumu anımsıyorum... Yazarı, aşina olduğunuz bir isimdi: - Ahmet Altan... Yazının başlığı ise hayli etkileyiciydi: - Sadece insanları değil, şefkati, sevgiyi, kadınlığı, erkekliği, aşk

Sahnede yine yerli anayasa milli başkanlık oyunu!

Yıllar önceydi... Cumhurbaşkanı, sivil toplum kuruluşlarıyla yaptığı bir toplantıda "yerli ve milli anayasa" çağrısı yapmış, yetinmemiş eski anayasaları da şu sözlerle yerin dibine sokmuştu: -Bugüne kadar yapılan anayasaların hepsi ithal, ithal ürünlerle yönetildik, ithal mantıklar bize hakim oldu! İyi güzeldi de ben yine anlamamıştım; "yerli anaya

?İstanbul muradına kavuşacak!

AKP'li Cumhurbaşkanı önceki gün İstanbul Büyükşehir belediye başkan adayını başlıktaki sözcüklerle tanıttı..." Havalı ve açıklanan adayın adına göre şekillenmiş sloganla sahneye gelen aday, Çevre ve şehircilik eski Bakanı Murat Kurum'du... Dün yandaş gazetelerin çoğunun manşetinde de aynı slogan vardı. Yandaşlardan biri de "Emanet ehline" başlığını

Türklük inşaat ihalesi değildir efendi!

Son günlerde bir "hilafet-şeriat" kampanyası başlatıldı ki, evlere şenlik... Suudi Arabistan kepazeliğinden sonra, sanki bir anda düğmeye basılmış gibi, ortalıklara salınan bir takım tiplerin çığlıkları, sosyal medyada "halife-ümmet" mesajları ardı arkası kesilmeksizin duyulur oldu, tıpkı geçmişte defalarca yaşadığımız gibi... Bu hönkürmelere geçmi

Artık anayasamız da yok!

Yargıtay 3. Ceza dairesi, Can Atalay davasında Anayasa Mahkemesi'nin "hukuk ihlali" kararına ikinci kez uymayarak yargı eliyle yargının sonunu getiren kararı ilan etti... Bu aynı zamanda anayasanın da ortadan kalktığını cümle aleme açıklıyordu! Bakın ne deniyordu açıklamada: - Anayasa Mahkemesi, öğretideki herhangi bir görüşe değinmeden çoğunlukla

Türkiye nereye

Suudi Arabistan'da yaşanan kepazelik milat oldu... Aynı zamanda da "Turnusol kağıdı" vazifesi gördü! Oynanmayan maçın ardından, kısa bir zaman dilimi içinde öylesine olaylar, öylesine açıklamalar gördük ki, aklı başında olan, yurdunu seven herkesin aklında aynı soru filizlendi: -Türkiye nereye gidiyor "Nereye koşuyor", "Nereye sürükleniyor" başlıkl