Lanetliler!

Diyanet İşleri Başkanlığı, Ramazan'ın eşiğinde yaptı yine yapacağını...

Diyanet İşleri Yüksek Kurulu Üyesi İdris Bozkurt'a Diyanet TV'de "Diyanet'e Soralım" programına katıldı. Bir seyirci şu soruyu sordu:

-Alkol satışı olan bir otel ya da markette çalışsak aldığımız maaşta sakınca olur mu

Diyanet'in "fetvacısı"nın verdiği yanıt, binlerce aileyi bir anda "lanetli" duruma düşürüverdi! Bakın ne dedi muhterem:

-İçkiyi üreten, taşıyan, servis eden ve satan lanetlenmiştir!

Bitmedi! Söylediğini az bulmuş olmalı ki, daha da açma ihtiyacı hissetti ve devam etti:

-Sadece içeni değil, üreteni, ürettireni, taşıyanı, sunanı, kendisi için taşıtanı, servis ettireni hatta bunun parasını değerlendirenin ve parasından istifade edenin hepsini peygamberimiz lanetliyor, "Allah'ın rahmetinden uzak olsun" diyor!

Sonrasında aklı erdiğince şöyle nasihat etti:

-Böyle bir müessesede çalışan insan da bir şekilde alkol gelirinden istifade ediyor. İstemese de, direkt olmasa da bu işin içinde... Yapılan işlerden mesuliyetin, vebali yoktur diyemeyiz. Alternatif iş bulana kadar orada çalışabilir, ama "helal kazancıma dolaylı da olsa vebal olmasın istiyorum" diyorsa alternatif işlere baksın!"

Bu zat farkında mı bilemiyorum; on binlerce fabrika işçisini, yine on binlerce otel, market çalışanını, en az bir o kadar içkili lokanta, bar, kafe, gece kulübü emekçisini bir kalemde "lanetlenmiş" olarak gösterdiğinin bilincinde mi

Eğer farkında, bilincinde
değil ise çok ama çok ayıp, eğer bilinçli bir şekilde yapıyorsa hem çok çok ayıp etmiştir hem de bu işlerden ekmek parasını kazanan, çoluğunu çocuğunu geçindiren insanların vebalini sonuna dek üstlenmiş demektir...

-Diğer bir deyişle sonsuza dek lanetlenmiştir!

Davulcunun sorusuna "caiz değildir" yanıtı!

Bu zatın söylediği laflar, çok uzun yıllar öncesinde ruhu şad olsun, değerli gazeteci Hasan Pulur'un Milliyet gazetesindeki köşesinde kaleme aldığı benzer bir konudaki yazısını anımsattı... Hikayeyi paylaşmak isterim:

"Uzun yıllar önce Bursa'da bir davulcu yaşıyordu...

Ramazan gecelerinde sahurda insanları uyandırmak için davul çalan adamcağız, geriye kalan 11 ayda ise düğünlerde, şenliklerde, mitinglerde hünerini sergileyip ekmek parasını kazanıyordu...

Aradan yıllar geçti, davulcu yaşlandı ve aklına o güne kadar hiç düşünmediği bir soru gelip oturdu; hayatını ramazan ayları dışında içkili düğünlerde, eğlencelerde de davul çalarak kazanmış, kefen parasını da bu kazandıklarından bir kenara ayırmıştı... Aklını kurcalayan soru işte burada devreye giriyordu:

-Acaba bu kefen parası caiz miydi, değil miydi..

Düşündü, taşındı Diyanet İşleri Başkanlığı'na danışmaya karar verdi... Durumu anlatan bir mektup yazıp aynı soruyu sordu, gelen yanıtla başından aşağıya adeta kaynar sular döküldü:

-Caiz değildir!

Adamcağız büyük bir üzüntü içinde hikayesini dönemin en ünlü yazarlarından Hasan Pulur'a yazdı; mektubu büyük bir şaşkınlık içinde okuyan Pulur, "Olaylar ve İnsanlar" köşesine taşıyıp, adamcağızın hikayesini ve Diyanet'in verdiği cevabı anlattıktan sonra şu soruyu sordu:

-Diyanet "caiz değildir" diyorsa demek ki bir bildiği vardır! Benim de onlara bir sorum olacak: Oradaki din görevlileri maaşlarını devletten alıyor. Devlet ise bu paraları halktan aldığı vergilerden ödüyor.. Vergi verenlerin içinde meyhanecisi de var, kerhanecisi de var... Bu durumda aldıkları maaş caiz midir, değil midir

Ortalık karıştı tabii! Sonunda Diyanet İşleri Başkanlığı, "Konu yanlış anlaşılmış, yanlış karar verilmiştir. Kefen parası caizdir"