Demokrasinin mahiyetini kabullenmeyenlerin, demokratlık davası olur mu

Bu makalemize vesile olan şey, demokrasiye samimice çalıştığına inandığımız bir siyasinin, 12 Eylül ihtilâlcilerine müdahanecilik yapmış ve bu fiilinden dolayı da milletten özür dilememiş bir gazeteciye yönelik efkâr-ı ammeye verdiği bir beyandır.

Cinayetin, kusurun, günahın, ihanetin veya cehaletin sebep olduğu hatalar elbette insani sıfatlardandır. Allah'ın, yarattığı kullarından en ziyade istediği şeylerin başında, kişinin yukarıdakilerden kaynaklanan fiilinden dolayı pişman olup tövbe etmesi gelmiyor mu 12 Eylül 1980'deki neoliberal-Kemalist ittifakının bu millete karşı işlediği ihtilâl cinayetinde vazife almış veya en azından bu ihtilâli alkışlamış olan insanların, günümüzde pişkince, demokrasi tiyatrosunda rol almaya kalkışmaları, haklı olarak, hakiki demokratları incitecektir. En azından, efkâr-ı ammeye, yaptığının yanlış olduğunu ve bugün pişman olduğunu açıklamış olsa, nihayetinde, "İnsandır, kusur işlemiştir" denilir. Tekrarlanmaması şartıyla affedilir, denilebilir. Hem ihtilâlcilerle iş tutup ve onlarla yıllarca yürüyüp; hem de günümüzde, yine 12 Eylül'ün devamı olan AKP hükümetinin güya karşısına geçip demokratlık dava etmenin, en azından siyasi ahlaksızlık ve yüzsüzlük olarak kabul edileceğini, her mantık sahibi anlayabilir.

Demokrasinin bir inanç olduğunu biliyoruz. Mahiyetini, fıtrattan gelen insani ölçüler içinde tarif ettiğimiz demokrasilerin imanî cihetleri kadar, amelî cihetleri de vardır. Bu cihetler bir bütünlük arz eder. Bu bütünlüğün bir tarafını kabul edip, menfaatine ters gördüğü tarafını reddetmek; bütünü reddetmekle aynı manadadır. Milletin hür iradesine; masumların hayatlarına, hürriyetlerine ve servetlerine müdahale ile, hariçteki emansız ve imansız Türkiye düşmanlarının yardımlarıyla gerçekleştirilmiş 12 Eylül cinayetine taraf olmuşlar için elbette tövbe kapısı açık olacaktı. Fakat, ihtilâlcilik, müdahanecilik, menfaatperestlik, milli birliğe muhalefet etmek gibi; kişilerin geçmişten getirdiği ahlâkî arızalar, bu kişilerin günümüz demokrasisine yardımcı olamayacaklarını gösterir.

Türkiye demokrasisinin, dünya demokrasilerine giden yolda fevkalâde önemli bir geçit olduğunu söyleyenler, elbette haklıdırlar. Bir yönüyle, iki yüz seneyi aşkın bir süredir Batı'ya ve diğer asli yönüyle Doğu'ya bakan bir başka ülke demokrasisi yoktur. Bu durum, adalet ve zulüm terazisini öyle etkiliyor ki... AB içindeki sağlam demokrasilerin, münafık Marksist neoliberallerce yağmalanmasına da, bizim tavrımız sebep oluyor. Diğer yandan, fert ve komite diktatörlükleri altında, bir asrı geçkindir inleyen mazlum Asya milletlerinin demokrasiye geçememelerinin de engeli maalesef Türkiye demokrasisidir.

Batı'nın inkişaf eden insaniyetini ve Doğu'nun muhteşem İslamiyet'ini, doğru demokrasinin prensipleriyle birleştirerek mazlumların gözyaşlarını dindirmesi gereken Türkiye'mizin, böyle demokrasi münafıklarının desiseleriyle ve oyunlarıyla zaman kaybetmesi, elbette dünyamız için de büyük bir hak kaybıdır.

Geçmiş geçmişte kaldı, doğrudur. Kemalizm, komünizm, masonluk, Siyasal İslamcılık, ırkçılık ve ihtilâl meddahlığı... Millet olarak, insaniyete zıt olan bu sosyal ideolojileri arkamıza atabilmemiz için, geçmişte karıştığımız bu zararlı hareketlerden veya sebep olduğumuz günahlardan dolayı TEVBE etmemiz şarttır. Bu ise, açık-seçik nedametlerle, beyanlarla ve doğru demokrasiye ihlâsla yapılacak çalışmalarla olur. Fert veya zümre enaniyetinden dolayı, dündeki hatalarını kabul etmeyenleri, nasıl "nadim olup tövbe edenler" sınıfına dâhil edebiliriz ki... Türkiye'nin 12 Eylül Projesi sonrasındaki demokrasi mücadelesinde onlara güvenmeyenler haklı değiller mi