Tüm zamanların kutsal hayvanı

İlkel dönemlerden günümüze hassasiyetin, sezginin ve zarafetin sembolü olarak pek çok kültürde kendine yer bulan geyik, Türk destanlarında bir görünüp bir kaybolan gizemli hayvan olarak geçer

"Geyik gibidir devlet, insana gelir sırayla

Eğer gelirse tut hemen bağla."

Yusuf Has Hacib

Geyik, geyikgiller familyasından geviş getiren otobur memeli hayvanların ortak adıdır. Çift toynaklılar takımında bulunan akraba familyalardaki benzer hayvanlar da genel olarak "Geyik" olarak isimlendirilmektedir. Geyikler, Avusturalya dışındaki tüm kıtalarda oldukça yaygın olarak bulunmaktadır. Türk tarihinde geyik önemli bir figürdür. Orta Asya'nın kuzeyindeki Türk kabileleri erken dönemlerden itibaren, atın evcilleştirilmesinden önce ren geyiğini eğitmiş ve yük hayvanı olarak kullanmıştır.

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı

Birçok hayvan; mitoloji, destan ve efsaneler yoluyla ilkel dönemlerden günümüze ulaşır. Bazı yönleriyle çeşitli inançlara konu olup, folklorik olarak varlıklarını sürdürmeye devam etmektedirler. Türk halk kültüründe ve Şaman törenlerinde hayvan sembolizmi açısından önemli bir role sahip olan geyik, bu figürlerin önde gelenlerinden biridir.

Yerin ve göğün simgesi

Geyik, her zaman kutsal bir hayvan olarak kabul edilmiş olupona özel bir yer verilmiştir. Gerek Asya gerek Amerika gerekse Avrupa'nın çok sayıdaki bölgesinde bulunan kaya resimlerinde geyik çizimlerine rastlanmaktadır. Pazırık Kurganları'nda çok sayıda ahşap geyik figürü bulunmuştur. Bu figürlerden birinin çadır direğinin üzerine geçirilen bronzdan yapılmış bir sığın sembolü olduğu anlaşılmaktadır. Orta Asya sanatının en özgün ve sık görülen motifi geyiktir. Yer ve göğün simgesi olan geyiğin, "Ruhları öteki dünyaya taşıdığı" kabul edilir.

Geyik, Türk destanlarında ormanların, dağların ve sarp kayalıkların bir görünüp bir kaybolan gizemli hayvanlarından biridir. Avlanması zor bir hayvan olduğu için ulaşılmaz, öldürülmesi güç olduğundan da ölümsüz kabul edilmiştir. Sevimli, çevik, naif ve zarif olan geyiğin bu özelliklerinden edebiyat ve folklorda da faydalanılmıştır. Bir dönem Türk halkları için geyik Tanrı'nın elçisi, mukaddes bir hayvandır. Geyik avlamanın büyük uğursuzluk getirdiği söylenir.

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı

Günümüzde ren geyikleri ile birlikte yaşamını sürdüren Duha Türkleri için geyik yol gösterici, kutsal bir hayvandır. Geyiğin yol gösterici olması bazen maddi, bazen manevi kılavuzluğuna işaret eder.

Manevi kılavuz

Dede Korkut destanında Bamsı Beyrek ve Banu Çiçek hikâyesinde; bir geyiğin peşinden giderek nişanlısı Banu Çiçek'e kavuşan Bamsı Beyrek'in bu yolculuk sonucu hayatında yeni bir dönemin başlamak üzere olduğu anlatılır. Günümüzde bazı kültürlerde özellikle Şamanların geyik boynuzlu başlık giyerek dans ettikleri, tören yönettikleri görülmektedir. Bu inanca göre geyik kimi zaman Şaman'ı göğe çıkaran gök hayvanı, kimi zaman da manevi kılavuzdur.

Mesajcı, güçlü hayvan, hassasiyetin, sezginin, yumuşaklığın ve zarafetin sembolü olarak erken dönem Türk folklorunda kendine yer bulan geyik, Anadolu'da da varlığını devam ettirir. Pek çok efsane, destan ve hikâyede geyik kutsallaştırılmıştır. Geyiğin Anadolu coğrafyasında ortaya çıkışı çok eski tarihlere uzanmaktadır. Çatalhöyük'te günümüzden dokuz bin yıl öncesine ait neolitik şehirde bulunan renkli duvar resimlerinde geyik avlayan avcıların sırtlarında pars derisi, ellerinde ok ve yay bulunmaktadır.

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı

Anadolu mitolojisinde av tanrıçası olarak bilinen Artemis, Pompei'de bulunan bir duvar resminde; Agamemnon, sefer sırasında karşılaşılan uğursuzluktan kurtulmak için kızı Iphigenia'nın kurban edilmesi emrini verir. Iphigenia tam kurban edilmek üzereyken gökten Tanrıça Artemis ellerinde bir geyikle gelir. Iphigenia'nın bırakılmasını ve geyiğin kurban edilmesini söyler. Anlaşılan odur ki, Türklerin Anadolu'ya gelmesinden çok önceleri geyik figürü Anadolu kültürleri tarafından yaygın olarak kullanılmaktadır.

Geyik, İslam kültürü içinde de kendine yer bulur. Türk-İslam literatüründe geyik destanı olarak bilinen "Dâsıtân-ı Geyik" Hoca Sadreddin tarafından "Mesnevi" tarzında kaleme alınan dinî-destani bir eserdir. Alâiye Sancak Beyi'nin oğlu Gaybî Bey, bir av sırasında karşısında beliren geyiği görünce yayına davranır ve geyiği sol bacağının altından vurur. Kanayan yarasına rağmen geyik kaçar. Kaçan avının peşine düşen Gaybî Bey uzun süren bir kovalamacadan sonra geyiği bir tekkeye girerken görür. Hemen arkasından tekkeye giren Gaybî Bey dervişlere geyiği sorar, görmediklerini söylerler ve içeri gidip şeyhe ne yapmaları gerektiğini sorarlar. Tekkenin şeyhi Abdal Musa'dır. Gaybî Bey'i yanına davet etmelerini söyler. Usulüne uygun şekilde hürmet göstererek içeri giren Gaybî Bey olayları anlatır. Abdal Musa okunu görürse tanıyıp tanımayacağını sorar. "Tanırım" cevabını alınca kolunu yukarı kaldırarak koltuğunun altına saplanmış oku gösterir. O anda Gaybî Bey, vurduğu hayvanın geyik olarak gözüken Abdal Musa olduğunu anlar ve ona bağlanır.