'Modern Türkiye Tarihi'

Cumhuriyetimizin ilanından günümüze yüz yılı aşkın bir süre geçti, hâlâ geçmişi tartışıp, toplumsal bir mutabakat sağlamakta sıkıntı çekiyoruz. Dilerim3 Haziran 2023 günü ebediyete uğurladığımızDr. Zafer Toprak'ın "Modern Türkiye Tarihi" adlıçalışmasıbu mutabakatı sağlamaya yardımcı olur

20 Ocak 2023 günü Folkart Gallery'de açılacak olan "Zaman ve Mekânın Büyüsünde Bir Ressam: Şevket Dağ" resim sergisi dolayısıyla İzmir'e gitmiştim, kaldığım otelde Dr. Zafer Toprak ile karşılaştım, selamlaştık ve bir kenara oturup sohbete başladık. Folkart'ın desteğiyle hazırladığı "Modern Türkiye Tarihi" isimli kitabının son aşamalarına geldiğini, bir an önce bu kitabı yayımlamak istediğini söyledi, çok sevindim ve kendisini kutladım. Geçen hafta dört cilt hâlinde yayımlanan "Modern Türkiye Tarihi" elime geçti, ama ne yazık ki sevgili Zafer Toprak bu çalışmasının basılı hâlini görecek kadar yaşayamadı. Rahmetli Zafer Toprak, 1946 yılında Zonguldak'ta, karı koca iki öğretmenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Orta öğretimini Saint-Joseph Fransız Lisesi'nde, yüksek öğretimini Ankara Üniversitesi'nde tamamlar. Amerika ve Fransa'daki üniversitelerde konuk öğretim üyesi olarak bulunur. Cumhuriyet ve onun kuruluş felsefesi hakkındaki araştırmaları ile tanınır. 3 Haziran 2023 günü onu ebediyete uğurladık, yeri kolay kolay doldurulamayacak bir aydını, bir dostu kaybetmenin üzüntüsünü ve acısını çok derinden hissetmekteyim.

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı

Modern Türkiye'nin kuruluşu

"Modern Türkiye Tarihi" adlı kitap bildiğim kadarıyla beş yılı aşkın yoğun bir çalışmanın sonucudur. Zafer Toprak, Cumhuriyet dönemi tarihini dört cilt hâlinde değerlendirmekte. Kitabın birinci cildinde; "Cumhuriyet ve Siyaset" alt başlığı içinde geçen olaylar değerlendirilmiştir. "19. yüzyılı şekillendiren 'ilerleme' ya da Osmanlıcasıyla 'terakki' anlayışı Jön Türklerden İttihatçılara Osmanlı aydınları arasında da hâkim konumunu korumuştu. 'Terakki' fikri 19. yüzyıl pozitivist felsefesinin bir ürünüydü. Cihan Harbi ile birlikte son bulan 'terakki' ya da evrimci dünya görüşü, yerini devrimci nitelikte köklü dönüşümlere, 'inkilâb'a bırakacaktı." (C. I, s. 11).

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı

Bugün çoğu kişi Modern Türkiye'nin kuruluş çalışmalarının çok daha önceleri başladığını düşünmektedir. Doğrudur, Sultan III. Selim'den itibaren başlayan bu yöndeki hareketlenme Zafer Toprak'ın da belirttiği gibi devletin çağdaşlaşması, terakki etmesi üzerinedir. Cumhuriyetimizin kurucuları, acaba kurucuları mı denilmeli, yoksa kurucusu mu Bence Anadolu hareketi içinde yer alan çok az kişinin aklında bu tür bir dönüşüm, devletin tümüyle yenilenmesi düşüncesi vardı. Mustafa Kemal Paşa'nın ilerici ve radikal dönüşüm düşüncesini çok uzun yıllar dile getirmekten kaçındığını, ancak büyük bir zafere ulaştıktan sonra dile getirmeye başladığını ve yapılan reformları zamana yaydığını bilmekteyiz. Cumhuriyet bir terakki değil, inkılaptır. Çarlık Rusya'sında olduğu gibi kanlı bir ihtilal sonucu değildir. Düşmana karşı kazanılan ve o güne kadar görülmemiş bir zafer sonrası devrim düşüncesi uygulanmaya başlanır. Mustafa Kemal Paşa, 16 Mayıs 1919 günü ayrıldığı İstanbul'a sekiz yıllık bir aradan sonra 1 Temmuz 1927 günü tekrar gelir. Büyük bir zafer kazanılmış, yok edilmek istenen bir ülke yeniden hayata dönmüştür. İnkılabınİstanbul üzerindeki etkisi ancak gerçekleşmiş ve aykırı sesler ikna edilebilmiştir.

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı

Türkiye Büyük Millet Meclisi,23 Nisan 1920 günü açılır. Bir monarşi meclisi midir Her ne kadar İstanbul'da bir padişah bulunuyorsa da TBMM onun onayı ile kurulmuş ve şeklen de olsa onayını almış bir meclis değildir. Mustafa Kemal Paşa meclisin açılış gününün ertesinde 24 Nisan 1920 günü yaptığı konuşmasında; "1876 tarihli Kanun-ı Esasi'ye sert eleştiriler yöneltiyordu. Bu ilk anayasa güya güçler ayrılığı getiriyordu. Ve bu tür bir siyasal düzen imparatorluğu çökertmişti. Böylece TBMM Türk hukuk tarihinde ilk kez 'milli hâkimiyet prensibini, siyasî ve hukukî temel edinerek, Osmanlı Kanun-ı Esasisi'ne aykırı olarak 'Meclis Hükûmeti' şeklini kabul etmiş oluyordu TBMM bir kontrol organı olmayacak, fiilen millî mukadderatla uğraşacaktı. Hükûmet üyelerinin adları da vekildi. Meclis haiz olduğu olağanüstü yetkiyle, sadece bir yasama görevi ile değil, idareye fiilen deruhte eden yetkilerle donatılmış olacaktı. Ve artık Meclis'in üstünde bir kuvvet yoktu" sözlerini dile getirir. (C. I, s. 19)

İktisadi düşünce, sigortacılık, tarım ve sanayi

Kitabın ikinci cildi; "Cumhuriyet ve Ekonomi" başlığını taşımakta olup, "İktisadi düşünce, sigortacılık, tarım ve sanayi" alt başlıklarıyla okurun karşısına çıkmaktadır. "Her ne kadar Osmanlı, Tanzimat'la birlikte Batı'dakine benzer bir mali yapının oluşturulmasına gayret göstermişse de vergi, borç ve bütçe konularında etkili bir düzenlemeye gidememişti. 19. yüzyılın ikinci yarısında Batı'da, özellikle savaş endüstrisinin getirdiği mali yükler nedeniyle dolaylı vergilere gidilirken Osmanlı, şer'î vergi düzenini sürdürmekle yetinmiştir." (C. II, s. 11)

Osmanlı Devleti çok uzun süredir etkin bir mali yapıdan gelir ve giderlerini denetleyecek yasama organından yoksun olmasının yanı sıra kapitülasyonlar nedeniyle, devlet varidatını arttırıcı düzenlemeler yapamamasının yanında, 20 Aralık 1881 günü kurulan Düyûn-ı Umûmiye nedeniyle çift başlı bir mali yapıya sahiptir. Modern Türkiye'nin siyasal bağımsızlığının yanı sıra sigortacılık, tarım ve sanayide de etkin hamleler yapması gerekmektedir. Geleceğin modern Türkiye'sinde bu konulara özel önem verilecek ve geliştirilmesine çalışılacaktır.

Cumhuriyet ve Toplum

Kitabın üçüncü cildi; "Cumhuriyet ve Toplum, Cumhuriyet ve Hukuki Düzen, Cumhuriyet ve Toplumsal Yapılar" alt başlıkları altında toplanan üç bölümden oluşmaktadır. "1908 yılında başlayan Bosna-Hersek krizi, Trablusgarp Harbi ardından Balkan Harbi, sonrasında I. Cihan Harbi ve nihayet Millî Mücadele ancak Mondros Mütarekesi'nin belirlediği bir coğrafyanın yurt edinilmesi ile sonuçlanır. Savaşın yanı sıra ortaya çıkan salgın hastalıklar, açlık, yoksulluk Anadolu insanına büyük oranda can kaybına neden olur. Ülkenin nüfusu 13 milyona kadar gerilemiştir. Okuryazar sayılabilecek genç nüfus neredeyse tüketilmiş, okuryazar oranının yüzde beş dolayına kadar düştüğü tahmin edilmektedir." (C. III, s. 11)