Mızıkçılık yapmayalım!..

21 Aralık Kuzey Yarım Küre için kış gündönümü ve bu gece en uzun geceyi yaşayacağız. Eskilerin deyimi ile erbain günleri yarın başlayacak. Enerji kaynaklarındaki pahalılık nedeniyle dar gelirli vatandaşlarımıza Allah'tan sabır diliyorum. Son dönemde artan seçim hararetinin evlerimizin ısınmasına pek etki etmediği malum. Şükür telkin edenleri üzmemek adına "ya sabır" diyelim. Çoluk çocuğu üşütmemek için de evde iki kat giyinmeyi ve battaniye ile oturmayı salık veriyorum, ayrıca her gece yatmadan yarım çay bardağı pekmezi sulandırarak içmek de ısınmak için birebir. Isı kaybı için camlara naylon çekmek de bir çözüm. Ankara'da büyüdüğüm gecekonduda kış için camlara naylon çektiğimiz günler yaşlanıyor muyuz nedir- dün gibi aklımda. Kömüre başka türlü güç yetirilemezdi. Hey gidi günler hey, gece yatağa girmek ve sabah da yataktan çıkmak tam bir işkenceydi ve mutlaka bir tarafınız soğuktan tutulmuş şekilde kalkardınız. Banyoya, tuvalete gitmek savaşa çıkmak gibi idi! İkinci bir soba çok masraflı olduğu için salonun ortasında kocaman dev gibi bir alüminyum leğen içinde banyo yapardık çocukken. Bugünden bakınca çok komik bir sahne; salon ipe asılmış çarşaflarla boydan boya ikiye ayrılır, perdenin bir tarafında sırasını bekleyen ev halkı diğer tarafta da banyo yapan. Oda tepeleme buhar ve sabun kokusu dolar, taşardı. Gürül gürül yanan sobaya rağmen derme çatma evin her deliğinden içeri zorlayan soğuk ise teninizin üzerinde resmen ısırarak dans ederdi. Suyu ayarlamak başlı başına bir dertti. Su dolu helkelerin karışması ise tam bir felaket. Düşünsenize sıcak su beklerken birdenbire başınızdan aşağı bir kova buz gibi suyun döküldüğünü. Mahallemizdeki hemen her evde durum benzer idi ve hemen tüm çocukların vücutlarında bu banyolar sonrası soba kazalarından kalma yanıklar olurdu. Banyodan sonra üşümemek ve ısınabilmek için gürül gürül yanan soba ile fazla haşır neşir olunduğu için kimi yanağını kimi omuzunu kimi dizini, ayağını sobaya cıs diye yapıştırıverirdi. O günlerde tüm çocuklar okula kendileri giderdi. Ankara'nın bol karlı günlerinde boyumuz kadar karın içinde bata çıka okula giderdik. Şimdi ise Ankara kara hasret bir şehir. Bu manzara maalesef pek çok şehrimizde de böyle. Sivas'ta çalıştığım yıllarda kar Batı'da tatil sebebi iken Sivas'ta kışın rutinlerindendi. Ta ki Batı'da yetişmiş bir valinin gelmesine kadar. Bizim sıcakkanlı valimiz penceresinden karı görünce okulları tatil edivermişti. Hiç unutmuyorum küçücük çocuklar bile bu tatil kararına anlam verememişlerdi. O zaman bir 2. Sınıf öğrencisinin tüm sevimliliği ile "örtmenim biz şincik hiç okula gelmeyecez mi" deyişini unutamam. Çocuk fazlası ile haklı idi ve yılın en az 118 günü sıcaklıkların sıfırın altında gezindiği bir şehirde yaşadığının farkında idi Tüm yıl olmasa da baya bir kar tatili yaptı çocuklar o sene. Sonra o alışkanlık diğer valilere de sirayet etti. Rutin bir uygulamaya döndü. Ne zaman haberlerde