İki yüzlülük içimize sinmiş!

Ülkemizde maalesef temel hak ve özgürlükler konusunda bir standart yok. Her şeyde olduğu gibi bu konuda da ergen toplumların içinde yuvarlandığı anlık buhranlarla bir ileri bir geri yaşayıp gidiyoruz. Daha önceki yazılarımda zaman zaman değindiğim üzere bir türlü kurtulamadığımız göçebelik-köylülük-kasabalılık sarmalından çıkıp da medenileşemedik-şehirleşemedik. Şehirleşemediğimiz için de sorunlarımızı ahlaki bir çerçevede çözemiyoruz. Ahlakilikten kastımız o derece sığ ki onu bile kendi dar standartlarımız üzerinden değerlendiriyor ve çoğu kez ahlaksızlık denildi mi sadece belden aşağısını anlıyoruz. Devlet işlerine bile özel işlerimizdeki gibi ahbap çavuş, eş, dost, akraba ilişkilerine bakar gibi bakıyoruz. Ama güya geleneğimiz "işi ehline verin" diyor diye dilimizde bir liyakat muhabbeti var. İş icraata gelince liyakat eş dost, amcaoğluna dönüşüyor. Öfkelerimiz bile çifte standartlı. Kendimize, inandığımız değerlere vb. hakaret edildiğini düşündüğümüzde aslan kesilirken başkaları söz konusu olduğunda umursamıyoruz. Şahsen herkesin herkesin derdi ile dertlenmesini beklemek çok da doğru değil ancak ortalama bir standart olmalı ve bunu biz sıradan faniler yapmak zorunda kalmamalıyız. İmam Hatipleri bir camia olarak kabul edip bu camiaya hoş olmayan bir ima olduğunda kıyameti koparıyorsak bir sığınmacıya, bir Kürde, bir Aleviye bir Romana yapıldığında da en azından en öne çıkıp bağıran kanaat önderleri bir şeyler söylemeli ve hukuki bir durum varsa gereği yapılmalı! Ama gelin görün ki bizde öyle olmuyor. Dijital tv platformları üzerinden koparılan fırtına malumunuz. Hoşumuza gitmeyen şeylerin içeriklerinde yer alması sebebi ile bunların yasaklanmasını isteyen geniş bir kitle var. Halbuki burada özgürlükler noktasında çok ince bir çizgi var. Özgürlüğü hassasiyetlerimize mi kurban vereceğiz yoksa özgürlüğü mü tercih edeceğiz Ancak, biz özgürlüğü feda etmeye hazırız. Özgürlüğü feda ettiğimizde beraberinde birçok şeyi de feda edeceğimizi nedense görmezden geliyoruz. Rahmetli Özal çok özel bir sima idi. Ülkemize uydu antenleri vasıtası ile ilk özel tvler girdiğinde bu tvlerin bazı program formatları kıyametlerin kopmasına sebep olmuştu. Kendisi de muhafazakâr kimlik taşıyan Özal, bu yayınlardan şikayet edenlere yapılacak şeyin kumanda ile kanal değiştirmek olduğunu uygulamalı göstermişti. Kimse kimseyi bu kanalları izlemeye zorlamıyor çünkü. İlginç bir şekilde kıyametler koptukça yasaklanmak istenen, gözden ırak tutulmak istenen düşünceler, fikirler, tercihler daha çok gündem buluyor. Küçük kızımın hayatında denk geldiği ilk gösteri LGBT yürüyüşü oldu. Tesadüfen yolumuz Taksim'e düşmüş ve kendimizi bir anda kalabalığın içinde bulmuştuk. Küçük grubumuzdaki hiç kimsenin