Kim daha çok verecek!..

31 Mart Pazar günü Cumhuriyet tarihinin 19. Yerel seçimlerini yapacağız. Türkiye'de yerel seçimlerin tarihi Tanzimat devrine kadar gidiyor. İlk yerel seçimlerin tarihi 1840. Yanlış okumadınız tam 184 yıl önce ilk kez bu topraklarda insanlar yerel meclis üyelerini seçmek için oy kullandı ve seçimler için ilk düzenleme de 1868'de yapıldı.

Cumhuriyet döneminde ilk seçimler 1930'da yapılırken, 31 Mart Seçimleri ise Başkanlık sisteminin ilk yerel seçimi olacak.

Bu yaşıma kadar, ekonomik krizin gölgesinde yerelde ve ulusalda bu denli sönük geçen bir seçim süreci hiç hatırlamıyorum. Bazı kıymeti kendinden menkul çok önemli(!) zevatın yine bilmem kaçıncı kez "kader seçimi" safsatası ile safları sıklaştırma çabalarına rağmen durum bu.

Belki küçük beldelerde bir nebze heyecan var ama onun dışında herkes olsa da bitse havasında.

Köyümdeki muhtarlık seçiminin harareti bile İstanbul'dan daha fazla; küsen küsene ve çekişme doruk noktasında.

Nereye gidersek gidelim karşılaştığımız ortak bir manzara var ve bu durum ülkemiz için bir ayıp. Hemen her belediye başkan adayı belediyeciliğin ana görevleri dışında fakire fukaraya, öğrenciye, EMEKLİLERE vs.ye çeşit çeşit yardım vaadinde bulunuyor. Sanırsınız belediyeye değil yardım derneğine başkan seçiyoruz.

Geçen hafta İstanbul ziyaretimde gördüğüm iki üç afişten birisi bu konularla ilgili idi.

Aslında bu vaatler ekonomik krizin derinliğini gösteriyor. Bu vaatleri sadece muhalefetten duysak şunu diyebilirdik: "Bunlar iktidarı yıpratmak için böyle konuşuyor."

Ancak, durum öyle değil. İktidar partisi adayları da aş, ekmek, burs ve yardım vaat ediyor, yetmiyor hükümet de EMEKLİLERE MÜJDE adı altında yardım paketleri açıklıyor.

İşin acısı hiç kimse bu tür yardımların nasıl olacağı, hangi para ile finanse edileceği ve kimlerin sırtına yükleneceği ile ilgilenmiyor. Yeter ki alalım!.. YA CEBİMİZDEN ALINANLAR

Mesela vaatlerden birisi oldukça naif ve iyi amaçlı; "ilkokul çocuklarını doyurmak". İstanbul'da yaklaşık 3,5 milyon ilk-orta-lise öğrencisi var (1 milyonu aşkın da üniversite öğrencisi) ve bunların 1 milyona yakını ilkokul öğrencisi.

Bugünün şartlarında sübvanse edilmemiş bir öğle yemeğinin asgari maliyeti ortalama 100 TL civarında.
Basit hesapla (Mart 2024'de 20 okul günü var) İstanbul özelinde 1 milyon öğrenciye aylık 20 milyon servis açmak demek. 20 milyon çarpı 100 TL eşittir 2 milyar TL demek.

Peki, bu 2 Milyar TL nereden karşılanacak

Ak Parti liberalizmle yelkeni doldurup oradan sosyalist-komünist sisteme doğru ciddi bir yol kat etti.

"Ne alaka" dediğinizi duyar gibiyim. Komünist sistemin halka dünyada cenneti vaat ederken tam tersi fakirlikte eşitliği sağladığını geçmiş 20. Yüzyıl uygulamalı olarak gösterdi. Maalesef Ak Parti iktidarı da uçacağız, kaçacağız derken milyonlarca insanı ve aileyi daha fazla yardıma muhtaç hale getirdi. Getirdiği için de hep birlikte kim daha çok yardım edecek kavgası yapıyoruz.

Halbuki, Türkiye çok daha zengin bir ülke olabilirdi.

Tüm istatistikler ülkemizde zenginliğin paylaşımında küçük bir azınlığın payını kat kat arttırırken çoğunluğun payının ise azaldığını gösteriyor. Geçen haftaki yazımda da belirttiğim gibi maalesef bu durum oy verme alışkanlıklarında öyle sanıldığı gibi anlamlı bir değişiklik de sağlamıyor.