Zamanın ve mekânın kolonileştirilmesi

Filistin meselesinin her dönemde yeniden biçimlendirildiğini ve bu çerçevede yeni kavramların ve fikirlerin ortaya çıktığını tespit etmek durumundayız. Olayların gelişimine paralel olarak yeni fikirler ve kavramlar yaygınlık kazanıyor ve bunlar vasıtasıyla Filistin meselesi yeniden inşa ediliyor. Bunu yabancı haber kanallarının gücü ile izah etmek çok doğru olmasa gerektir. Çünkü en temelde İsrail'in varlığıyla ilgili tartışmalar Yahudi ilahiyatının sınırları içine hapsedildiği için olayların farklı bağlamlara taşınması mümkün olamıyor. Hâlbuki daha en başından itibaren oryantalist ve müstemlekeci bir bakış çok barizdi. İsrail'in varlığı Batı'nın İslam coğrafyasında müstemleke siyasetinin doğrudan bir sonucudur. Buna mukabil Türkiye'de ve dünyanın birçok bölgesinde İsrail'in İslam coğrafyasındaki varlığıyla ilgili meseleler Yahudi ilahiyatı üzerine inşa edilmiştir. İsrail, dinî bir dil içinde inşa edildikten sonra bu meseleyle alakalı gelişmelerin aynı çerçeve içinde ele alınması kaçınılmaz bir sonuçtur. İsrail, dinî bir mesele olarak tanımlandıktan sonra Hitler'in Yahudi soykırımı gibi Avrupa tarihi içinde ele alınması gereken olayların da bir fikir olarak İslam coğrafyasına taşınması zor olmamıştır. Çünkü yeni mesele artık insan hak ve hürriyetleri gibi daha "evrensel" kavramlarla irtibatlı hâle getirilince mekân değişiminin önemi kalmamıştır. Eğer İsrail'in İslam'ın en önemli mekânlarından birindeki varlığı, müstemleke bağlamında ele alınsaydı muhakkak bu mekân değişimi öne çıkacaktı. Doğal olarak İsrail, bugünkünden farklı kavramlar ve fikirler etrafında gündeme gelecekti. Avrupa'da farklı düzeylerde liderlik vazifesi gören kişilerin İsrail-Filistin bağlamında ortaya çıkan son hadiseleri "Filistin'in yerli ahalisi" aleyhine yorumlamakta tereddüt göstermemesi sıradan yaklaşımlarla anlaşılamaz. Müstemlekecilik, Avrupa'nın yaklaşık beş yüz yıllık siyasetidir ve bu yönde atılan adımlar bütün dünyayı geriye dönülemez şekilde değişime uğratmıştır. Son olaylarda Filistinlilerin İsrail'e yönelik çıkışlarının terörist faaliyet olarak tanımlaması da bu geleneğin devam ettirildiğini gösterir. Filistinliler yerine Afrikalıları veya Amerika'nın yerlilerini koyduğumuzda bunu daha iyi anlayabiliriz. Fransa ve İngiltere liderleri başta olmak üzere diğer Avrupa ülke liderleri ve elbette Almanya ile birlikte İsrail lehine açıklamalar yaptılar. Kendi ölçülerine göre Filistinlileri terörist ilan etmede bir an şüpheye düşmediler. ABD de İsrail'i herhangi bir şarta bağlı kalmaksızın destekleyeceğini tekrar açıkladı. Kuşkusuz Avrupa devletlerinin ve ABD'nin bu kadar hızlı, İsrail lehine açıklama yapması olağanüstü bir durumdur. Fakat bunu yaparken hemen hepsi Avrupa'nın müstemleke siyasetini bir kenara bırakıp evrensel geçerliği (!) olan kavramları öne çıkardı. İsrail kavmine mensup olanlar da Batı dünyasının bu desteğini Avrupa'nın müstemleke tarihi içine dâhil etmedi. Bu bağlamda Yahudilere yönelik soykırım tarihini gündeme getirmeleri aynı desteğin bir parçasıdır.