Türkçe'nin jeopolitik değeri ve coğrafyamız

Yeni Şafak Selçuk Türkyılmaz - Türkçe'nin jeopolitik değeri ve coğrafyamızCumhurbaşkanı Erdoğan'ın 2021-2022 yılı eğitim-öğretim dönemi subay ve astsubayların mezuniyet töreninde yaptığı konuşmanın hem dışarısı hem de içerisi açısından çok önemli mesajlar taşıdığını söyleyebilirim. Bu yazıda konuşmanın sadece bir bölümü üzerinde duracağım. Çünkü ön plana çıkarmak istediğim bölümde Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin coğrafyamızın geneliyle ilgili tutumunu ortaya koyuyor ve gerekçelerini de açık bir şekilde dile getiriyor.Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın öncelikli olarak belirli bir merkezden hareketle en geniş çerçevesi ile tanımlanmış bir coğrafyayı belirgin hale getirdiğini görüyoruz. Bu bağlamda Afganistan'dan başlayarak Libya, Yemen, Suriye, Balkanlar, Afrika ve Kafkasya'yı zikrederek bu çok geniş coğrafya ile Türkiye'yi doğrudan ilişkilendiriyor. Konuşmada Türkiye'nin, komşularından başlayarak bu çok geniş coğrafyada ortaya çıkan krizlerin menfi yansımalarını en fazla hisseden ülke olduğu ifade ediliyor. Böylelikle Türkiye'nin kalkış noktası da açıkça ortaya konuluyor. Coğrafî konumu, kültürel ve beşeri bağları itibarıyla Türkiye'nin bu geniş coğrafyaya sırtını dönme lüksünün olmadığının vurgulanması da son derece önemlidir. Coğrafî genişlikle birlikte Türkiye'nin bakış açısının izah edilmesi önemlidir. Bunlar birer gerekçedir ve yeni bir merkez anlayışına işaret eder. Buradan kimlerle birlikte ne yapılması gerektiği sorularına cevap da bulabiliriz. Konuşmanın devamında Türkiye'nin Kudüs, Filistin, Irak ve Türkistan ile ilgilenmesinin tarih, kültür ve değerlerin bir sonucu olduğu da açıkça ifade edilmiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu tabloyu en belirgin hatlarıyla subay ve astsubayların mezuniyet töreninde resmetmiştir. Böylelikle muhtemel başka sorulara cevap verilmiştir.Türkiye bulunduğu coğrafyanın merkezindedir ve olumlu olumsuz gelişmelerden doğrudan etkilenmesi gayet tabiî bir durumdur. Türkiye, sadece kendi coğrafyasının merkezinde değildir. Doğu ve Batı ekseninde meydana gelen hadiseler de Türkiye'yi yakından ilgilendirir. Türkiye, 1991'de ABD'nin Irak'ı işgali ile başlayan yeni dönemde Batı Avrupa ülkelerinin eskilerde kaldığı düşünülen kolonyalist yayılmacı politikalarından da doğrudan etkilenmişti. Eğer Arap Baharı sonrasında 2013'te başlayan yeni dönemin tehditleri zamanında görülmeseydi telafisi mümkün olmayan sorunlar ortaya çıkabilirdi. Ukrayna savaşı için de benzer bir durumdan bahsedebiliriz. Bunlar Türkiye'nin hem bölgesel hem de küresel gelişmelerden doğrudan etkilendiğini gösterir.Türkiye'nin merkezî konumunu olumsuz gelişmelerle sınırlandırmamak gerekir. İmkânları da ortaya çıkarabiliriz. Sadece dilimiz açısından düşündüğümüzde Türkçe'nin jeopolitik değeri fark edilir. Aynı anda Çin, Hint, Fars, Arap, Latin, Germen, Slav ve Moğollarla temas hâlinde olan başka bir dilden bahsedilemez. Bu durum din, kültür, medeniyet ve kıtalar için de geçerlidir. Dolayısıyla coğrafyaya sırtımızı dönme lüksümüzün olmamasını sadece sorunlar bağlamında düşünmemek gerekir. Önceki yazılardan