Malatya'dan, yükselen ve işitilmesi gereken gönül yangıları

Malatya'daki 3 günlük gezim sırasında duyduklarımın, dinlediklerimin, gördüklerimin doğru olduğuna inandıklarımdan bir kısmını burada okuyucuyla paylaşmak istiyorum. Bütün doğruları tesbit etmek veya yazmak iddiasında değilim ama, yazdıklarım, doğru olduğuna kanaat getirdiklerimdir. Önce şu noktayı belirteyim ki, dünkü yazıda da belirtmeye çalıştığım üzere Malatya BŞ Belediyesi, şehrin merkezinden bir hayli uzakta olsa da, Orduzu mıntıkasında güzel bir Fuar Merkezi ve alanı oluşturmuş...14-15 Mayıs günleri Cumartesi ve Pazar'a rastladığından, -hele de dün, sabahtan akşama kadar- çok şiddetli yağmura rağmen, oldukça yoğun bir halk ilgisi vardı. -Ama, hemen her Kitab Fuarı'nda yaşanan bir sahne var ki, onun da üzerine bir nebze de olsa durmak gerekiyor.. İsimleri kamuoyunda pek duyulmayan ve amma sosyal medya mecralarında belirli genç kesimleri arası irtibatlarla desteklendiği anlaşılan bazı 'yazar'larının kitaplarının imzalatılması konusunda, çoğu 20 yaş altında yüzlerce- binlerce gencin oluşturdukları ve saatlerce süren 'imzalatma' kuyruklarının sosyo-politik sebeblerinin dikkatlice tahlil edilmesi gerekiyor herhalde... Çünkü, bu binlerce gencin bazılarının kitablarına baktım... O binlerce arkadaşlarının mesajlarındaki bazı cümlelere de yer verildiği ve o gençlerin de bundan tatmin olup, o kitapları 'ortaklaşa yazdığımız bizim kitabımız' diye sahiplenip, satın aldıkları anlaşılıyordu. Bu ve benzeri durumların sosyo-psikolojinin anlaşılmasının gerekliliği ve sadece 'Z nesli' denilip geçilmemesi gereken bir konu olduğunu hatırlamakta fayda olsa gerek.. Fuar dışında ise, evvelki gün Birlik Vakfı'nda, merhûm Sezaî Karakoç ve merhûm Muhammed İqbâl'in tefekkür ve san'atları ve de san'at anlayışları üzerinde yapılan iki saati aşkın sohbetten ayrı olarak, dün de şehrin merkezindeki Boğaziçi Vakfı'nda, ekseriyetini eğitimcilerin oluşturduğu belirten seçkin bir gruba hitaben yapılan konuşmadan sonra, şiddetli yağmur altında son anda Havaalanı'na yetişilerek Malatya gezisi noktalanmış oldu. Bu vesileyle şahsen, yüzlerce âşina dostlarla veya gıyaben isimlerini duyduğum ve çevrelerinde İslâmî kimlik ve faaliyetleriyle tanınan kardeşlerle sohbet etmek imkânı buldum.Bu arada 14 Mayıs akşamı, 10-15 kadar bir grubun saatlerce süren bir sohbet toplantısında, İslâmî kimliklerini vicâhen veya gıyaben tanıdığım kardeşlerle, sadece Malatya'yı değil , bir İslam Milleti'nin çeşitli konulardaki meseleleri etrafında konuşmaları dinlemek fırsatı oldu. Bu arada, câmi cemaatlerinden bazılarıyla da sohbet ettikçe, nice şikayetlerin yükseldiği de görülüyordu. En başta da, ülkenin pek çok yerinde olduğu gibi, Malatya'da da çok yaygın olan tarihî İslâm Vakıfları'na aid alanların ve mekânların 1930'lu yıllardaki yağmalanmalarının tamamen giderilememiş olması geliyor. Bazılarının 1923 sonrası dönemde satılan ve yağmalanan bu mekânlardan bazılarının 'meyhane' bile yapıldığı anlatıldı. Kezâ, 1930'lu yıllarda, -sanki ortalıkta taş yokmuş gibi- bazı müslüman mezarlıklarının taşlarının bile sökülüp, köprü yapımlarında kullanıldığı anlatıldı ki, dehşetle irkilmemek memkün değil.. Başka dinlerin mensublarına aid mezarlıların da bu saygısızlıktan nasibini aldıkları anlaşılıyor...Bu arada, bazılarının bir öğüncünü de belirtmekte fayda var...Ülkede, hemen her yerde heykeli- büstü bulunan bir isme aid bir heykelin olmadığı tek il'în Malatya olduğunu da ekliyelim... Çünkü, Malatya Vilâyet binasının önündeki büyük meydanın ortasında kocaman bir heykel var, İsmet Paşa'ya aid...Bu heykele 300 metre kadar uzakta bir mesafede, Sultan Hamîd'in yaptırdığı ve geçmişte Hamidiye adı verilen câmi var ki, adı yine 1930'larda