Büyüyenleri de rüşt yaşına erdirmek istemeyen bir bayram..

Bugün aslında başka bir konuyu yazacaktım, ama, her yerde ve de ekranlarda, sadece yüzleri boyanmış değil, dünyanın çeşitli yerlerinden getirilmiş rengarenk çocukların resimlerini görünce, anladım ki, yarın, 23 Nisan 1920'nin yıldönümü.. 1979'dan beri de, dünya çocuklarına 'Sizde de böyle bir bayram var mı' havası verilerek, yüzlerce çocuk getiriliyor..

Dün, belediye otobüsündeyim..

Yanıma, 5 yaşlarında şirin mi şirin kızıyla bir anne oturdu.. Çocuk, 'Bak bana!' der gibi yüzündeki boyaları gösterdi.

Eve geldim.. bir tv. ekranını açtım.. Yine, ufak bir kız çocuğu.. 'Bayram..' diyordu.. Ona, 'Ne bayramı bu' diye soran bir büyüğüne, 'Çocuk Bayramı..' dedi, ama, resmî ideoloji'nin 'ikon'laştırdığı bir ismi telaffuz ederek, 'Çok teşekkür ederim..' dedi..

Zâten, sadece çocuklara değil, bunca yıldır, kocaman-kocaman oldukları halde, rüşd yaşına ermedikleri düşünülen büyüklere de anlatılmak istenen asıl konu, bir kişiye 'arz-ı ubûdiyet' değil mi 1958-59'da yatılı okumak için geldiğim Ankara'da, okulumuzun hemen bütün sınıflarında ve idarî odalarında, bir fotoğraf ve yanı başında da zamanın reisicumhuru Celâl Bayar'ın, 'Seni sevmek ibadettir' yazılı çerçeveli- camlı tabelâlar bizim körpe dimağlarımıza bir şeyleri yerleştirmeyi hedefliyordu.. Yazık ki, o tablo, biraz daha değişerek, tek kişinin 'ikon'laştırılması yönünde hâlâ da nice ilkelliklerle birlikte sergileniyor..

Geçtiğimiz yıllarda bir takım büstlerin önünde secde vaziyetinde yerlere yatırılan ilkokul çocuklarının veya benzeri görüntülerin tekrarlanmaması için, umarım, M. Eğitim Bakanı Yusuf Tekin Bey bu yıl, gerekli ikazı yapmıştır.

Birkaç sene önce, bir dostum anlatmıştı.. Akşam evine döndüğünde, hanımı, ilkokul birinci sınıftaki kızının devamlı ağladığını söyler.. O da, 'Gel bakalım, kızım.. Niye ağlıyorsun' diye sorunca, konu anlaşılır.. Çünkü, o gün, bir çizgi film gösterilmiştir, sınıflarda.. Çocuk der ki: 'Baba, bugün bir çizgi film seyrettik.. Medresede sarıklı-cüppeli bir kişi, atamızı falakaya yatırdı, ayaklarına vurdular- vurdular, o çığlıklar atıyordu, onun için ağlıyorum..'

Nasıl..

Bir taşla, kaç kuş birden vuruluyor..

28 Şubat 1997 Askerî Zorbalığı günlerinde, kocaman- kocaman generaller, '7- 8 yaşındaki çocuklara Ortaçağ inançları öğretilir mi' demiyorlar mıydı 'Yaz tatilinde Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından açılan Yaz Kur'an Kursları'nı, Ortaçağ zihniyetinin ocakları gibi sözlerle eleştirmemişler miydi Ama, onlar körpecik çocukların beyinlerine büst dikmeye çalışmıyorlar mı Onların günümüzdeki bir başkası olan şimdi Muhalefet lideri Ö.Ö de aynı sözleri daha geçen sene söylememiş miydi

15 yıl kadar öncelerde, yüksek başarılı 15-20 kadar lise öğrencisi M.Eğitim Bakanlığı'nca, ödüllendirilmek için Almanya'ya gönderilmişti; 2 haftalık bir gezi için.. Ben de karşılaştım onlarla bir şehirde.. Biraz sohbet edip, 'Çocuklar, bu iki haftalık geziniz esnâsında Almanya'da en çok dikkatinizi çeken, ne oldu' deyince, o çocukların içindeki en başarılı ve mümessil durumunda olanı, 'Âbi, burada hiç, filancanın fotoğrafını göremedik..' demez mi

Bu bir 'facia'dır.

Haa.. Anılmasın mı bu gibi tarihî günler

Bu günün anılmasında tarih şuûru ve bir milletin hangi merhalelerde nelerle karşılaştığı ve girdiği 'ölüm-kalım savaşı'nın kimlerce hangi noktalara sürüklenmek istendiğini anlamak dahil, konuşulacak çok şeyler var elbette.. Ama, yazık ki, 100 yılı aşkın zamandır, tek kişilik bir destandan da çok ötede,