'Gördüm ki âteşte, cımbızda yokmuş, Fikir çilesinden büyük işkence...'

Merhûm Necîb Fâzıl'ın 60 yıl öncelerde ilk yayınlandığında bizim neslimizi derinden sarsmış olan 'Çile' şiirinden birkaç kıt'ayı okuyalım önce.'Gaiblerden bir ses geldi: Bu adam, Gezdirsin boşluğu ense kökünde! Ve uçtu tepemden birdenbire dam; Gök devrildi, künde üstüne künde...Pencereye koştum: Kızıl kıyamet! (...) Ok çekti yukardan, üstüme avcı.Âteşten zehrini tattım bu ok'un. Bir anda kül etti can elmasımı. Sanki burnum, değdi burnuna yok'un, Kustum öz ağzımdan, kafatasımı.Bir bardak su gibi çalkandı dünya; Söndü istikamet, yıkıldı boşluk. Al sana hakikat, al sana rüyâ! İşte akıllılık, işte sarhoşluk!(...)Aylarca gezindim, yıkık ve şaşkın, Benliğim bir kazan ve aklım kepçe. Deliler köyünden bir menzil aşkın, Her fikir içimde bir çift kelepçe. (...)Akrep, nokta nokta ruhumu sokmuş, Mevsimden mevsime girdim böylece. Gördüm ki, âteşte, cımbızda yokmuş, Fikir çilesinden büyük işkence.(...)Ben ki, toz kanatlı bir kelebeğim, Minicik gövdeme yüklü Kafdağı, Bir zerreciğim ki, Arş'a gebeyim, Dev sancılarımın budur kaynağı!(...)'El'Aziz- Fırat Üni.'de Tıbbiye'de okuyan ve bir cemaat yurdunda kaldığı anlaşılan 22-23 yaşında bir gencimizin büyük iç buhranlar geçirip, 'intihar'ı çıkış yolu olarak görmek gibi bir noktaya geldiği ve 'Ben ki, toz kanatlı bir kelebeğim. Minicik gövdeme yüklü Kafdağı...' dercesine o noktadan çıkamadığı anlaşılıyor.O video ilk yayınlandığı saatlerde benim telefonuma da geldi. Anlaşılıyordu ki, o genç, son derece sâkin, akıllı ve saygılı bir tarzda şikayetlerini, çıkmazlarını açmazlarını anlatmaya çalışırken, derûnunda korkunç kasırgalar esiyordu. Halbuki, anlattıkları, hayatın zorluklarına direnmekte biraz idmanı olanlar için, çok da büyük şeyler değildi. Hangimiz o sıkıntılardan, maddî ve nice manevî baskılardan geçmemiştik ki.Bu genç ise, naif ve de derunî sığınağı ve direnci olmayan birisi durumundaydı. Hayatı ve anne-babasının inanç dünyasını anlamadan reddetmek noktasına gelmişti yapayalnız bir hayat zindanında sıkışmıştı. Hem de ailesinden, hem de kaldığı yurtta, 'Hayır yapayım derken, insanın ruhunu ezmeyi marifet zanneden yöneticiler'den yakınıyordu. O çemberi kırıp çıkacak bir gücü bile kalmamış; çareyi, çekilmez zannettiği bu hayattan intikam almak istercesine, kendisini 7'nci katın balkonundan aşağı atmakta görmüştü. O videoyu izlerken derin acı çektim ve o fecî akıbeti karşısında da yüreğim parçalandı.(Youtube, o videoyu, başkalarına da kötü örnek olmaması için yayından iyi ki kaldırmış. Bu hassasiyetini, keşke, cinnet ve çılgınlığın eşiğine kadar getirdiği yeni nesillerin geleceği için daha nice videolarına da uygulasa...) Sibel Eraslan ve Halime Kökçe hanım kardeşlerim, 12 ve 13 Ocak günleri, 'star.com.tr'de yayınlanan yazılarında benim de söylemek istediklerimin çoğunu dile getirmişler; yüreklerine sağlık.Asla unutmamalıyız ki, bu nesiller bizim yaşadıklarımızı ve bizim gençlik dönemlerimizi yaşamadılar. Ve biz onların, bize çok ters gelse bile, kendilerini cep telefonlarının veya internetlerin hisarlarında tecrid etmelerinden çekip, dünyanın yaşanabilecek âlemlerine yönlendirmekte başarılı olamıyoruz. Onları 'Matrix'lerin, 'Awatar'ların ve 'Metaverse'lerin dijital hayalet alemlerine terk ettik.Aynı evde, herkes kendi odasında, ayrı bir dünyada. Anne-babalar ise, genelde, çocuklarının sadece yiyecek ve giyecekleriyle ilgileniyorlar,