Sevdiğinin yalanından incinmek

Özdemir Asaf'ın meşhur "Lavinia" şiirinden mısralar takıldı aklıma:

Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim İncinirsin

Özellikle "yalanlar istiyorsan" ve "incinirsin" kısımları.

Kendisine yalan söylenmesini bizzat kendisi isteyen biri, o yalanlardan incinir mi

Şair sevdiğine "incinirsin" dese de, bu tespitten ziyade bir temenni gibi.

İnsanlar yalan, kandırmaca, aldatma karşısında tutarsız tepkiler veriyorlar.

Tek tek sorsak, hemen herkes bunlardan nefret ettiğini söylüyor.

Kimse sahtekârların tezgahına düşmek istemiyor.

Ama bu şiirde olduğu gibi aldatanla aldatılan arasında duygusal bir bağ varsa iş değişiyor.

İnsanlar yalan olduğunu baştan bildikleri sözlere inanmak istiyorlar.

İncesaz eşliğinde Melihat Gülses'ten dinleyip sevdiğimiz Cengiz Onural şarkısının sözlerini hatırlayalım:

Çok âşığın var diyorlar, yalan de yeter bana
Bir sevda sözü fısılda, hazırım inanmaya
Gönül hırsızı diyorlar, inkâr et yeter bana
Çok ahlar aldı diyorlar, inkâr et yeter bana
Gözlerindeki cevaba, korkuyorum bakmaya

Bu sözler bir âşığın dilinden yazılmış. Besbelli ki sevilen kişi önünde sonunda sevenini yüzüstü bırakacak bir çapkın, bir zampara, bir Kazanova, bir "gönülçelen". Uzak durulması gereken biri.

Fakat her ne olursa olsun bu kişiye tutulmuş olan aşık, ondan kendisine yalan söylemesini istiyor!

Çünkü sonunun karanlık olduğu apaçık belli olan bu yola girmek için kendisini ikna etmesi lazım.

Aldatılmaya böyle hazır, kandırılmayı böyle arzulayan birini kandırmaktan daha kolay ne olabilir

Rahmetli Müslüm Gürses de "Hangimiz Sevmedik" şarkısında şöyle diyordu:

Âşığın gözü kör, kulağı sağır,
Doğruyu yanlışı ondan görmedi

Aşk virüsü, "bilinci" etkiliyor, rasyonel karar verme mekanizmalarını tahrip ediyor.

İnsan, dümenini tamamen duygularına teslim edince "göre göre" yanlış yollara sapabiliyor.

Sevdiği tarafından kandırılmayı, bilerek isteyerek, memnuniyetle kabul edebiliyor.

Yürekten doğru olmasını istediği bir peri masalına, -yalan olduğunu bile bile- kendini inandırabiliyor.

Aynı durum, insanların mensubu oldukları sosyolojik cemaatlerle, tuttukları takımlarla, peşine düştükleri liderlerle ilişkilerinde de gözlemleniyor.

Mensubu olduğumuz grubun yanlışları ortaya koyulduğunda hakikati inkâr ediyoruz. "Bizimkilerin" gayrı hukuki, gayrı ahlaki, gayrı vicdani işlerini görmezden geliyoruz.

Bunlar doğru değildir, doğru olsa bile münferit hadiselerdir, grubumuz bunlardan sorumlu tutulamaz diyoruz.

Tuttuğumuz takımın saha dışı ayak oyunlarıyla, son derece şaibeli maçlar kazanarak şampiyon olması bizi rahatsız etmiyor.