Krizden milliyetçilikle çıkamayız

Yaşadığımız büyük krizden Kemalizm ya da İslamcılık ideolojileriyle neden çıkamayacağımızı önceki yazılarımda ele almıştım.

Ülkemizde insanların kurtuluş için ümit bağladığı diğer bir ideoloji de milliyetçilik.

Fakat milliyetçilik de bugünün karmaşık ve küresel krizlerini çözebilecek bir ideoloji değil.

Tam aksine, bu krizleri daha da derinleştiren, eski dünyanın reflekslerinden biri.

asır başlarının çatışmacı, merkeziyetçi, tek tipçi zihin dünyasının ürünü olan milliyetçilik, günümüzün çok katmanlı, akışkan ve ağ temelli dünyasının gerçeklikleri ile uyumlu değil.

Çünkü bireyin ve yerel kimliklerin öne çıktığı, küresel etkileşimlerin ülke sınırlarını aştığı bir çağda yaşıyoruz artık!

En acil sorunlarımızdan biri, her geçen gün daha çok derinleşen ekonomik krizimiz.

Fakat Türk milliyetçiliğinin (veya milliyetçi olduğunu iddia eden siyasi hareketlerin) teklif ettiği somut, uygulanabilir ve günümüz küresel ekonomisiyle uyumlu bir ekonomik kalkınma modeli yok!

Ne bir üretim vizyonu, ne milli gelirin adil dağıtımına dair bir teklif, ne de bir refah stratejisi koyabiliyorlar ortaya.

Milliyetçi partilerin ekonomiyle ilgili önerileri, "milli ekonomi", "yerli ve milli sanayi", "ekonomik bağımsızlık", "dış güçlere direniş" gibi, kulağa hoş gelen ama içi boş sloganlardan ibaret.

Bugün artık anlamını yitirmiş bir "kendi kendisine yeterlik" ezberini tekrarlıyorlar.

İnovasyon, verimlilik, katma değerli üretim, küresel rekabet gücünün arttırılması gibi konularda elle tutulur, detaylandırılmış ve gerçekçi önerileri yok.

Ekonomi, onlar için genellikle milli gurur ve "dış güçler" söylemiyle gölgelenen tali bir konu. Gündemleri ağırlıklı olarak kültürel tehdit algıları, semboller ve kimlik siyasetiyle sınırlı.

Tüm dünyada, küreselleşmenin getirdiği ekonomik belirsizlikler, eşitsizlikler, kültürel değişimler ve kimlik bunalımları, milliyetçi ve içe kapanmacı tepkilerin yükselmesine neden oluyor.

Milliyetçilik, küreselleşmenin yarattığı kaygılara karşı bir sığınak, bir reaksiyon olarak rağbet görüp yükseliyor.

Ancak küresel güçlere, yabancılara, farklı etnik, dini ve cinsel kimliklere düşmanlık, sorunların kökenine inen yapıcı ve kalıcı çözümler üretmiyor.

Milliyetçiliğin bu kadar kolay taraftar bulabilmesinin temel nedenlerinden biri, "bir bütüne ait olma", "aynı kandansoydan gelme", "ortak düşmana karşı birleşme" gibi temel asabiyet hislerine hitap etmesi.

Siyasetçiler, özellikle kriz ve belirsizlik zamanlarında insanlara bir güvenlik ve aidiyet hissi sunan bu duyguları, kitleleri mobilize ederek iktidarı elde etmeninkorumanın etkili bir aracı olarak kullanıyorlar.

Ama dışlayıcılık, ötekileştirme, kutuplaştırma, nefret söylemi ve çatışma kültürü üzerinden beslenen bu kimlik siyaseti genellikle yapıcı değil, yıkıcı bir potansiyel taşıyor.

Milliyetçi rejimlerin dünya genelindeki karnelerine baktığımızda, adalet, hukukun üstünlüğü, fikir hürriyeti ve eşit vatandaşlık gibi temel demokratik değerler konusunda parlak bir tablo görmüyoruz.

Milliyetçilik