Yüzyılın hasreti...

İnsanlık, huzur ve mutlu yaşamanın sırlarını arıyor. Hâlâ bir çok ülke, bu saadete kavuşmuş değil.

İslam dünyasında, bu hayale ulaşabilen ülke sayısı, yok denecek kadar azdır. Ülkemiz de gerçek demokratik ve cumhuri sisteme geçmiş değildir.

Halbuki bunun temel umdeleri Asr-ı Saadette yirmi yıl yaşanmış, daha sonra "ısırıcı bir saltanata" dönüşmesi ile İslam devletleri, saltanat ile devam ettirmiştir.

Osmanlı'nın son dönemlerinde Birinci Meşrutiyetin ilanı ile ilk adım atılmıştır. İkinci Meşrutiyet ile gelişen hareket, nihayet Ankara'da kurulan yeni hükümetin, Cumhuriyeti ilan etmesiyle yeni bir heyecanın zuhuruna zemin açmıştır. Ama bu idarenin, cumhuriyet adı altında tek şahsa bağlı bir idare olduğunu, zaman bütün açıklığı ile gösterdi.

Bediüzzaman hazretleri, gerçek manada hürriyet ve insanca yaşama emeline gönülden inanıyordu.

Gerek padişaha verdiği beyanlar ile, gerekse Ankara'ya geldiğinde meclise dağıttığı on maddelik beyanname ile, devletin temel karakterlerinin neler olacağını ifade etmişti.

1950 yılında çok partili hayatın ülkemize hakim olmasıyla, bu perdenin aralandığını görmekteyiz.

On yıl müddetince Demokrat Parti'nin ülkeye sağladığı maddi ve manevi gelişmeye tahammül edemeyen perde altındaki gizli kuvvetler, bu partinin insanlarına zulmettiler.