Bir Ahmet Akçay vardı

Anadolu'nun sinesi, nurlar ile nüşerref olmayı bekliyordu Harf inkılabı ile başlayan haller, insanların cahil bırakılmasına yol açtmıştı. Risaleler önce eskimez yazı ise çoğaltıldı.Budur'da başlayan risaleleri elle yazma, Isparta, Barla, Kastamonu ile devam etti. Çoğaltılan risaleler altı yüz bin adedi ile Anadolu'yu adeta bir mektep haline getirmişti.. Risalelerin 1950'li yıllarda matbaalarda basılmaya başladıktan sonra, nur talebeleri çeşitli neşriyat usulleri ile nurların sair insanlara ulaşması için yoğun bir faaliyet içine girmişlerdi... Önce, gazete ile başlayan vasıtalar, daha sonra çeşitli neşriyat kolları ile devam etti. İşte bu lüzumlu hakikatlerin sair insanlara duyurulması için fedakarlara ihtiyaç vardı. İşte, o fedakarlar Anadoluda kendilerini göstermeğe başlamıştı... Gazete, dergiler, kitaplar, video kasetleri gibi neşriyatlar, bu fedakar insanlar tarafından insanlara ulaştırılıyordu... İşte onlardan biri, Kırıkkale'de bulunan Ahmet Akçay kardeşim idi... Bütün neşriyatımızı kendi "malı ve telifi gibi" sahiplenerek çevresindeki insanlara ulaştırmak için can sipariş ile gayret için de bulundu... Fakat, her fani gibi o da ebedi aleme uğurlandı. Hayat yolculuğu kabir hayatına kadar uzandı...