Ragıp Karadayı

Türkiye

"Senin, ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu Behlül!."

"Efendim! Ahfeş, hikmet ve irfan öğrenip öğretiyordu. İslâmiyet'in dışındakiler de küfür ve ilhad öğretiyorlar..."Behlül Dânâ keçi hikâyesini şöyle bitirmiş:-Ahfeş'in dersleri düzelmiş ama onun keçiye anlatması ve keçinin de onu dinlermiş gibi yapması, keçiyi bir türlü konuşacak hâle getirememiş.- Gel gelelim buradaki kıssadan hisseye- Efendim! Ahf

"Gelişigüzel 'evet'diyenler için kullanılır bu ifade Efendim..."

"Halifeliğin bütün kötülüğü AHFEŞ KEÇİSİ gibi baş sallamaktan ibaret olsa idi dünyada bundan az kötülüğü olan bir meslek olmazdı..."Behlül Dânâ:- Yediğin ekmeğin, içtiğin suyun, soluduğun temiz havanın kadrini bilirsin. Yaptıklarının hesabını verirsin. Görüyorum ki sultanlığın bütün iyi taraflarını ve fenalıklarını çok eski halifelerden daha iyi bi

"Acı olmadan, huzur ve saadet, yani mutluluk denilen şey olmaz"

"Tatbikatı en zor olan şey ümitsizliğe kapılmaya müsaade etmektir. Bu hastalığa kapıldığınızda nereye baksanız,görebileceğiniz tek şey acıdır!"Behlül Dânâ:- Efendim malumunuz, çamur pek güzel kokmaz! Oysa nilüferlerin kokusu tam aksine pek güzeldir. Eğer o beğenmediğiniz kötü kokulu çamurunuz yoksa, bu güzel kokulu, güzel görünüşlü çiçek de yoktur.

"Katlanılan sıkıntılar, rahmet olarak üzerlerine yağmış..."

"Efendim, bu işte bir yanlışlık var galiba, içeride sizin bahsettiğiniz vasıflarda bir kız yok, tam tersi bir hanımefendi var!.."Sabit hazretleri, ahirete kul hakkıyla gitmemek için görünüşte pek de cazip olmayan bu teklifi kabul etmiş. Hemen düğün hazırlığı yapılmış ve kısa zamanda da gelin getirilmiş.Sabit hazretlerinin ilk gece odaya girmesiyle

"Burada bir incelik var,onu anlatacağımBehlül..."

"Bu muhterem insan, Sabit Efendi, genç iken, diğer bir ifadeyle delikanlılık yaşlarındayken senin gibi gezintiye çıkmış..."Harun Reşid:- İmam-ı A'zam'ın babası Sabit, rahmetullahi aleyh, küçük yaştan beri ahlakı pek temiz, takvâ ehli ve verâ sahibi biriymiş. Yüzü gayet nurlu, zühdü, salahı ve ilmi pek çok mübarek bir zatmış.- Oğlu da ona çekmiş dem

Kulaklarımı çınlatacak kadar derin bir sessizlik hâkimdi!..

Durgun suya bakabilseydim görürdüm yüzümün aldığı korkunç şekli; rengimin bembeyaz kesildiğini...Birkaç adım ötesinde paldır küldür yuvarlanmaya başlayan şeye; nefesi tutulmuş, gözleri kocaman açılmış hâlde baktım. Bir insandı bu! Evet yanlış duymadınız iki ayaklı; senin gibi benim gibi... Kim bilir ne hedefleri, idealleri vardı bunun... Çalı çırpı

Nerede o beklediğim şey

Her zaman olduğu gibi yine kafam başka yerlerde ve pek dalgındım.Öylesine yakıcı sıcak, öylesine bunaltıcıydı ki; boncuk boncuk ter akıyordu alnımdan yanaklarıma doğru. Rüzgâr sanki bize küsmüş, hepten susmuştu; ne bir dal ne bir yaprak kımıldıyordu.Havanın ve zayıf bedenimin ağırlığına dayanamıyordum; pes etmeme ramak kalmıştı, üç beş adım sonra n

"Hesabımı düzeltmek için peşine takılıyorumBehlül!"

"Ben o kadar incelikten anlamam Sultan'ım. 'BİR KOLTUKTA İKİ KARPUZ TAŞINMAZ!'Ya dünya ya ahiret Hesabını ona göre yap!"Behlül:- Etrafına ibretle bakacak olursanız çok rahat anlayacak ve pek de şaşıracaksınız Sultan'ım: Şu iki ayaklı mahluk; canavar mı desem, insan mı ne Tam emin değilim! Yeryüzündeki en derin uykuda olan mahluktur bence.- Yani ins

"Oh ne âlâ cevap! 'Delilik' de işin içinden sıyrıl!.."

"Bazılarına göre muziplik yapan, insanları güldüren, güldürürken de derin derin düşündüren adamın adıdırBehlül Dânâ."Harun Reşid:- Yine malumunuz Dânâ, ''çok bilen'' yani medrese lisanıyla ''âlim'' demektir. Senin de o taşıdığın sıfata, kisvene münasip bir hayat sürmeni istiyorum Behlül. Çoluk çocuğun içinde işin ne Sultanlar senin peşinde sen de ç

"Deliler nasıl konuşurlar ki Farklı lisanları mı var!."

Oyunlarını merak ettiğimi tahmin eden çocuklar, hemen işe koyuldu, yaptıklarını bana göstermeye çalıştılar.Çocuk dedi ki:- Hiç deli gibi konuşmuyorsun ama!- Deliler nasıl konuşurlar ki Farklı lisanları mı var- Yani beklediğimiz cevabı vermezler. Akıllarına ne gelirse, abuk sabuk şeyler söylerler!- Ben de zaten öyleyim çocuklar! Her neyse! Peki, siz