Ragıp Karadayı

Türkiye

"Ey Mecnûn! Niçin insanların içine karışmıyorsun.."

Denge, durma noktasını bilmek demek bir bakıma, yani duracağı yeri bilmek demektir. İhtiraslarımı dizginlemeye çalışıyorum durmadan.İslâmiyet'in diğer bir tarifi de; "ORTA YOL" demek değil miydi Bütün aşırılıklardan uzak insana yakışan yol. Yani tam denge, var olmak için elzem.Ne en azı isteyip sefaleti yaşamak, ne de "Bütün dünya benim olsun" diye

"Behlül, hakikaten deliymişsin, ne yaptığının farkında mısın"

"Saray adamlarına da kime neyi, ne kadar, niçin verdiğimi, açık adres yazarak kayıt altına aldırttım..."Dünyanın çok zor olduğunu, hele ihtiyaç içinde olmanın ehemmiyetinden bahsettim. Bir ağzı açıldı aman Allah'ım! Oyum yok, buyum eksik, iki yakamı bir araya getiremiyorum. Ne gecem var ne gündüzüm aha ellerim çatlak çatlak! Perişanım perişan!" ded

"Yine bu garip başıma iş çıkarmayın Sultan'ım!.."

"Mazlum ol, zâlim olma! Üzül de üzen olma!Mahşerde hesap zordur, ezil de ezen olma!"Behlül Dânâ:- Senin yerinde olmak istemezdim Sultan'ım!- Bunu biliyorum Behlül.- Peki, bunu da biliyor musunuz Sultan'ım- Neyi- Keskin sirkeyi- Malum küpüne zarar verir.- Müsaadenizle bunu manzum ifade edeyim Sultan'ım:Öfkelenince insan, verir çok yanlış karar,Meşhu

"Yedek ata misafiribindirin!"

Yedeğinde bir atı olan asker, tozu dumana katarak yanımıza geldi...Sultan denilince akan sular duruyordu. İki elim kanda olsa bile onun sözüne "hayır" diyemiyordum. Askerlerle konuşurken insanların tavrı dikkatimi celp etti. Biraz önce kendi hâline sokaklarda dolaşan, işine gücüne gidenler, korkmuş olacaklar ki sağa sola kaçışmaya başladılar. Asker

Şu veya bu şekilde eski Behlül'ü arıyordum!..

Bağdat sokaklarında dolaşıyorum... "Fareler Reisi" olduğumun hikâyesini ahali duymuş ki her gören dönüp dönüp bir daha bakıyordu...Evet, benim de evim bir vakitler renklerle doluydu ama devam ettiremedim, görünmez, tarif edilmez bir şekilde başıma yıkıldı her şey, taş toprak molozları arasında kaldım!Yani hayatım nice esrarlı bilinmezliklerle doluy

''Biz Allah'ın ilmi ile meşgulüz; o ise doğrudan Zatı ile meşgul!"

"Herkes âlimlere hürmet etmesi lazım gelirken, siz bir meczuba kıyam ettiniz, ayakta karşıladınız. Bu ilme hakaret olmaz mı"Halife:- İmamın edep ve hürmet içinde selâm alışı, yine edeple masum duruşu talebelerin gözünden kaçmamış. İçlerinden biri cesaretini toplayarak suâl etmiş:- Muhterem Efendim!İbrahim bin Edhem meczup, siz ise bir büyük İslam â

"Behlüldünyadan kaçıyor, dünya da onu kovalıyor!.."

"Sultan'ım minnettarım. Ne diyeceğimi bilemiyorum. Beni kuyunun dibinden tutup dünya yüzüne çıkardınız."Behlül Dânâ:- Kusura bakmayın, dalmışım Sultan'ım.- Tamam tamam! Kusuruna bakmayalım da yemeğini de ye artık.- Peki Efendim.Karar mı değiştirmiştim yoksa arkadaşımın gölgesinde oluşumdan mı cesaretlendim tam emin değildim. Söze başlayacaktım ki,

"Farelerden biri Kadı Efendi değil onun yardımcısı çıktı!"

Kadı Efendi, gasbedilen kıymetli eşyalar ortaya çıkarılıp huzura getirilince; meğer on adet tosun adağı varmış, onları kestirmiş!Halife Harun Reşid:- Zaten evvelinden de bazı tespitlerimiz vardı, sizin "fare" ismini taktığınız kişiler hakkında. Siz, vakit kaybetmeden evlerin etrafını kazmaya başlayınca, arkadaşlarımı da tam teçhizatlı harekete geçi

"Farelerin reisliğine devam edecek misinizBehlül!."

Aklımın kenarından geçiremeyeceğim bir durum oldu; Suç üzeri yakaladığımız Kadı Efendi, vezirlerle kol kola içeri girmesin miAllahü teâlâ Kur'ân-ı kerîminde, Bakara, 9-10. âyet-i kerimelerinde "Onlar (kendi akıllarınca) güya Allah'ı ve müminleri aldatırlar. Hâlbuki onlar ancak kendilerini aldatırlar ve bunun farkında değillerdir Onların kalplerinde

"Kuşun kanadını kırdığıiçin dervişin de kolu kırılacak!.."

"Bu söylenilenler üzerine hazret-i Süleyman, aleyhisselâm, kuşu haklı bulmuş ve kısas kararı vermiş..."Hazret-i Süleyman aleyhisselâm da yaralı kuşu dinledikten sonra şikâyet edilen dervişi huzuruna çağırtmış, sormuş:"Ey Derviş! Bu kuş senden şikâyetçi. Niçin kanadını kırdın"Derviş, olup bitenleri olduğu gibi anlatıvermiş:"Sultanım, ava çıkmıştım,