Ragıp Karadayı

Türkiye

İşte bez, işte boyalar ve fırçalar...

"Yani anlayacağın, sizin Beyler köyünün ilkbahardaki hâlinin resmini yapacaksın bu beze...""Bak oğlum, senin çizgilerini tanıyor, resim kabiliyetini biliyorum. Bu beze bir manzara resmi yapacaksın. Gökdağ'dan çıkıp köyünüzden geçen ve menderesler çizerek buralara kadar gelen çayı. Tabii kenarlarında söğüt ve kavak ağaçları da olacak. Çayın üzerinde

Duyduklarım karşısında başım döndü, gözlerim karardı...

Suçu, kusuru, kabahati olmayan bir çocuğa, üstelik talebesine nahak yere böyle galiz bir küfür, çok ağırıma gitmişti.Müdür, numaramı söylemişti, üzüle, büzüle yaklaştım."Şapkanı niye örtmüyorsun""!!!""Sana diyorum miskin herif, şapkan neden elinde""İstiklâl Marşı okunuyor sandım...""Kulakların sağır mı, hiç öyle hava var mı""!!!"Şapka, burada da ba

Çok sevdiğimiz hadememiz Nazım Dayı, pek üzgündü!..

"Gaak, gaak" diye kasvetli ötüşleriyle sanki; "kar, kar" demek isteyen kurnaz karga sürüleri, dumanlı havanın donuk hüznünü daha beter artırıyordu.Küçük ve şirin köyümüz, erken olmasına rağmen bütün canlılığıyla ayaktaydı. Uzaktan yakından horoz ötüşleri, köpek havlamaları, erken uyanmış çocukların ağlaması, açılan kapıların gıcırtıları, sabahın se

Kafama takılan tek suâl; yarınmektebime nasıl gideceğimdi

Ne güzel masumiyetti bu karın yağışı; kirin üstüne de yağardı, temiz toprağın, taşın, taze çimenlerin üzerine deKÜÇÜK ÇOCUK, BÜYÜK TABLOTatilde Sütpınar Köyüne gelmiştim. Sabah erkenden evin dış kapısını açtığımda şaşırıp kaldım. Önümde kardan bembeyaz bir duvar yükseliyordu. Meğer gece boyu o kadar çok kar yağmış ki kapımızın önünü tamamen dolduru

"Şimdi ben ne yapacağım" diyedüşünürken komşular yetişti...

Köyden getirdiğimiz lavaş ekmekler, civil peynir buz kesilmiş... Sobanın yanı başında kovadaki su tamamen donmuş ve bir taş gibi olmuştu.Bu fırtınalı gecede yine sobayı yakamamıştık, elbiselerimizi de çıkarmadan, titreyerek aynı yatağa girdik, başımızı yorganın altına gizleyerek nefesimizle ısınmaya çalıştık. Neden sonra uyumuşuz. Hiç de üstümüzü a

Evde en enteresan olansaodamızınkapısı yoktu!..

Kare şeklinde, iki duvarında ikişer penceresi olan ve hiçbir yapı kaidesine, hiçbir inşaat esasına uymayan tuhaf bir yerdi bu evimiz.Eski ismi Verintap yeni ismi Otlutepe köyünden ilk mektep arkadaşım Çakimetlerin Aziz ile birlikte kalıyorduk. Kare şeklinde, iki duvarında ikişer penceresi olan ve hiçbir yapı kaidesine, hiçbir inşaat esasına uymayan

Odaya girdiğimde Yılmazöğretmenimi gördüm...

Nineciğimin ismini duyunca toparlandım. "Ragıp, evladım! Bakkaldan bir paket çay, bir kilo da şeker al gel. Oyalanma, misafirimiz var" dedi.EfraimDayı, güllü dallı eteklerini savurarak yanımızdan geçen komşunun küçük kızına; "Babana selâm söyle Gülpaşa..." dedi, konuşmadan onun da kimin kızı olduğunu ve adını bildi.Köy yerinde umumiyetle sokaklar b

Canım ninem hâlimeağlıyor...

Nasıl önümüzü göremiyorduk Gençliğin vermiş olduğu uçarılıkla ne kadar mesut, mutluyduk.Ona göre; bu yaşta mektep, iş-güç, ev-bark kurmak için verdiğimiz mücadele bizleri mahvediyor, solduruyordu. Huzura, ebedîsaadete uzak ediyordu. Nedense yüzü pembeleşti, büzüşen ince dudakları titredi, kıvrandı, kalbinden acı çektiği aşikârdı, sarardı, soldu iyi

Nineme çocukça sorular soruyor aklımca da cevaplar arıyordum...

Ben, tek başıma bir evde hayat mücadelesi vereceğime aklının ermediğine yorumluyor, fazla evhamlılık olarak düşünüyor, mühimsemiyordum üstelik.Köyümüz Aha, şimdiki ismi Beyler Köyü... Amcamın ifadesine göre, kendine bile yetmeyecek kadar arazimiz varmış. Okumasam ya gurbete ameleliğe, ya da çoban olup hayvan otlatmaya gidecektim, başka bir yol görü

"Evladım, öyle ne yapıyorsunniçin susuyorsun.."

Bir şey diyecekmiş gibiydi ama diyemedi, vazgeçti. Hâlâ kendi âlemindeydi. Elinde olmadan yine esnedi. Galiba uzun dalgınlığından uyanacaktı...Çektikleri acıları anlatmak ve hele anlamak bu devrin insanı için kolay olmuyordu. Muhacirlik esnasında karşılaştıkları hadiseleri hiç unutmuyor, detaylı olarak tam hatırlıyordu. Kuytu köşelerin hafif karanl