Yeni NATO stratejisi

NATO'nun tarihî nitelikteki Madrid Zirvesi Türkiye'de daha çok Finlandiya ve İsveç'in ittifaka üyeliği konusu üzerinden tartışıldı. Bu iki Nordik ülkenin üyeliğe alınması sürecinin şartlı olarak başlatılması çok önemli olmakla birlikte Madrid Zirvesinin önemini daha da artıran husus Yeni Stratejik Konsept'in kabul edilmesiydi. Cumhurbaşkanı Erdoğan çok net ifadelerle ve defalarca açıkladığı için hiç teferruata girmeden özetleyelim. Finlandiya, İsveç ve Türkiye arasında imzalanan mutabakat muhtırası çerçevesinde Türkiye bu iki ülkenin -üyeliğini değil- adaylık sürecini engellemekten şartlı olarak vazgeçti. Bu ülkeler altına imza attıkları metindeki taahhütleri yerine getirmezlerse, Türkiye'nin üyeliğe giden yolu üç ayrı noktada kapatması mümkün. Ankara bu ülkelerin NATO'ya katılım senedine imza koymayabilir. Hükûmet antlaşma metnini onaylanmak üzere TBMM'ye göndermeyebilir. TBMM bu antlaşmayı onaylamayı reddedebilir. Dolayısıyla Finlandiya ve İsveç'in ittifaka üye olabilmek için epey çalışmaları ve sözlerini tutmaları gerekiyor. Yeni Stratejik Konsept'te açık kapı siyasetinin devam ettiği ifade ediliyor. Böylece Rusya'nın "tehditleri" karşısında geri adım atılmadığı görüntüsü sergileniyor. Hatta Ukrayna ve Gürcistan'ın üyeliğiyle ilgili 2008'de Bükreş Zirvesinde alınan karara atıf bile var. Fakat stratejide öylesine çarpıcı bir cümle var ki, esasen Putin'in Ukrayna'ya saldırı emrini verdiği 24 Şubat'tan bu yana her şeyin köklü şekilde değiştiğini gösteriyor. Bir önceki stratejik konsept 2010 tarihliydi. 12 yıl önce onaylanan o belgede yazılan her şey basit bir cümlenin etrafında kurgulanmıştı: "Avrupa-Atlantik alanında barış vardır." 2022 stratejik konseptinin altıncı paragrafında ise tek bir kelime değişikliğiyle tüm stratejinin istikameti değiştirilmiş durumda. Yeni stratejide, "Avrupa-Atlantik alanında barış yoktur" deniliyor. Barış ortamını ihlal eden ve huzuru bozan ülkenin Rusya olduğunun da altı kalın çizgilerle çiziliyor. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, zirvenin kapanışında yaptığı konuşmada "Artık daha tehlikeli ve öngörülmesi zor bir dünyada yaşıyoruz" derken Rusya'nın Avrupa'daki istikrarı bozan, güvenlik düzenini zedeleyen bir aktör olduğunu vurguluyordu. Rusya'dan bahsedilen cümlenin hemen ardından gelen "Müttefiklerimizin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne yönelik bir saldırı ihtimalini göz ardı edemeyiz" cümlesiyle Stratejik Konsept'te tehdidin Rusya'dan beklendiği açıkça belirtilmekte. Madrid Zirvesi öncesinde, son iki yıldır stratejik konsept taslağı üzerinde çalışan uzmanlar grubu, NATO'nun müşterek meşru müdafaa görevine vurgu yapmakla birlikte, küresel başka tehditleri ve güvenlik meselelerini de ittifakın öncelikleri arasına sokmuşlardı. Putin'in saldırı emri bu taslağı anlamsız kıldı. Yeni Stratejik Konsept'in ilk paragrafında "NATO'nun esas maksadı ve en büyük mesuliyeti müşterek müdafaamızı bilumum istikametten gelebilecek bilumum tehditlere karşı teminat altına almaktır" denildikten sonra NATO'nun her şeyden evvel bir "Müdafaa İttifakı" olduğu ilan ediliyor. Bunu takip eden paragraflarda önce müttefiklerin ortak değerlerinden söz edildikten sonra, NATO Antlaşmasının beşinci maddesine çok güçlü bir vurgu yapılıyor. Bu çerçevede NATO'nun üç görevi olduğu hatırlatılıyor: 1) Caydırıcılık ve müdafaa; 2) Kriz önleme ve kriz yönetimi; 3) İş birliğine dayalı güvenlik. Baştaki kısa Rusya vurgusu yetersiz kaldığından Stratejik Konseptin sekizinci ve dokuzuncu maddeleri tamamen bu konuya ayrılmış. Tevil gerektirmeyecek şekilde NATO diyor ki; "Müttefiklerin güvenliğine ve Avrupa-Atlantik alanındaki barış ve istikrara