Ankara'nın büyük uçak kazası

O günü hiç unutmuyorum. Elli dokuz sene evvel bugün, yâni, 1 Şubat 1963 tarihi, benim hayatımda iz bırakan günlerden biridir.Dokuz yaşın içinde bir çocuğum. Ramazan ayının ilk günleri... Evimiz, Ankara Kalesi'nin hemen eteğinde idi. Zannedersem, rahmetli annem beni Ulus semtine bir şey almak için yollamıştı. O zamanlar, Ankara'nın alış merkezi Ulus ve civarıydı. Türkiye'nin ilk süpermarketi olan "Gima" da oradaydı. Ramazan ve iftar vakti de yaklaştığı için hem kalabalık hem de insanlar acele ile alış verişlerini yapıp, iftara yetişme telâşesindeydi. Ben de alacağımı alıp, hemen eve doğru gitmeye başladım. Şükür o zaman oruçlarımı tutuyordum. Normalde, her zaman evimize, Basın İlân Kurumu'nun önünden, Bentderesi caddesi üzerinden giderdim. Ki, normal yol orasıdır zaten. Hatırlarsanız "Ankara'nın büyük sel afetinin 64. senesi" başlıklı makalemizde, rahmetli Menderes'in, Hatib Çayı'nın geçtiği mahallemizin önünden geçen Bentderesi caddesini yazmıştık. İşte, her zaman oradan giderken, o gün, demek ki çocukluğum tuttu ve çok nadir gittiğimiz bir yerden gitmeye niyetlendim. Aslında, bu bir "sevk-i İlâhî" idi. Ankara Bentderesi caddesinin yanındaki bir duvar var. "Bediüzzaman Camii"nin yanı işte. Oradan, asfalttan 3-4 metre yüksekteki, o duvarın üstünden gitmeye başladım. Biraz da iftara yetişeyim diye hızlı gidiyorum. Yolun yarısına gelmiştim ki, birden bomba patlar gibi acâib bir ses duydum. Baktım etraf hareketlendi, herkes havaya bakıyor. Ben de başımı kaldırıp gördüm ki, aman Allah'ım! O ne dehşetti öyle. Havada, ateş topu gibi bir şey. Çocuk aklımla bir mânâ vermeye çalışırken, etraftan "Tayyare düşüyor!" sesini duydum. Evet, o zamanlar uçak değil, "tayyare" denilirdi. İki uçağın çarpışması neticesi gökten hızla, yağmur gibi kütleler düşüyor. Yere yaklaştıkça anlıyoruz. Çarpışan uçakların parçaları düşüyor. Yoldan aşağıya bir göz attım, bazı cesetler parçalanmış olarak aşağıda. Bir baktım, terbiyesiz, ahlâksız, merhametsiz hırsızlar, bir kadının kolundaki bilezikleri çıkarmak için, kadının bileğini kesiyor. Çok irkildim. Aynı anda orada, askerî cemseler (cmc) göründü. O hırsızları yakalayıp cemselere bindiriyorlardı. Artık, iyice korkmuş ve düşen parçaların bana da temas eder zannıyla, koşar adımlarla kaçmaya başladım. Gökten parçalar düşmeye devam ediyordu. İşte orada, beni muhafaza eden Allah, "Hafîz" isminin tecellisiyle muhafaza etmişti. Sevk-i İlâhî, her zaman gittiğim yoldan değil de yukarı yoldan beni sevk etmişti. Yol üzerinden gitseydim, bir parça da bana düşer ve öldürebilirdi. Hâzâ min fazlı Rabbi! Neyse, koşarak mahallemize yaklaşmıştım. Bizim karşı tarafımızda oturan bir hacı teyze vardı. Onun evinin önünden geçerken baktım. Teyze elinde tesbih, kapıya çıkmış çatıya bakıyordu. Meğer pilotun koltuğu teyzenin çatısına düşmüş, kiremitleri kırarak, yarısına kadar girmişti. Teyze hem şaşkın hem de "Allah, Allah! Ne oluyor Bir patırtı olunca, ben de kediler çatıda kavga ediyor sandım" deyip, manzara karşısında şaşkınlığını ifade ediyordu. Sonra koşarak evimize girdim ve olanları, anneme anlattım. Tabiî, sonradan hadiseyi öğreniyoruz.