"Siz Tanrı'yı bu kadar kızdıracak ne yaptınız"

Kula bela gelmez Hak yazmadıkça, Hak bela vermez kul azmadıkça" (Hz. Mevlana)Şahsî veya toplumsal vazifelerin ihlâlinden ikazlarla karşılaşırız; küçük suç ve günahlar küçük musibetlerle, büyük günah ve cinayetler büyük musibetlerle cezalandırılır Bazı olur ki; büyüklük nispetinde ahirete kalır. "Umumî musibet ekseriyetin hatasından ileri gelmesi cihetiyle; ekser nâsın o zalim eşhasın harekâtına fiilen veya iltizamen veya iltihaken taraftar olmasıyla manen iştirak eder, musibet-i âmmeye sebebiyet verir."1 hakikati ortadayken günümüzde tarafgirlik saiki ve siyasetin cerbezesiyle mazlumu suçlu, zalime de toz kondurmama sebebiyle kendine dindar diyebilen çok insan zulme taraf oldular ve musibetlere davetiye çıkarttılar. Fakat tarihe damga vuran bazı hâdiseler vardır ki bizim gibi toplumlarda mahiyeti hemen anlaşılmıyor, seneler, belki karnlar geçmesi lâzım ki umumî bir kanaat yerleşsin. Özellikle topyekûn gelen musibetlerde "kader buna niye fetva verdi, hangi fiilimizle bu musibetleri hakkettik" gibi kader dilini okumak hem şahsî hayatımızda hem de toplum nezdinde imanlı gönüller haricinde pek okunmuyor. Asrımızda ancak Nur Talebeleri bu fetvalara projektör tutarak o sırları açığa çıkarıyor. Bu vesileyle 17 Ağustos Marmara depremini Nurcular, bahusus Yeni Asya "deprem İlahî ikazdır" broşürü çıkartarak tarihe ışık tutmuştur. On ilimizi vuran 6 Şubat ve devamındaki depremler neticesinde yüzbinlerce ev apartman ve iş yeri yıkılıp on binlerce de insanımız fanî âleme göçtü, bir o kadar da yaralandı. On binlerce sarsıntıyla tedirgin olan vatandaşın korkuları da cabası. Bu sebeple yüz binlerce insanımız evini yurdunu bırakıp başka şehirlere göç etti. İş hayatı, aile düzeni, eğitimi paramparça oldu. Bazı yerlerde bir mahallenin kaybolmasıyla oradaki acıtatlı hatıralar dünya sahifelerinden silindi. Bu sebeple kimliğini mazisini kaybeden vatandaşların yaşadığı travmayı tarif etmek çok zordur. İşin ihmalkârlığı, rant yüzünden ruhsatsız binaların yıkıma davetiye çıkarması, siyasetin liyakatsizliği ve beceriksizliği kadere fetva verdirmesini de hesaba katarsak bu tür musibetlerde asıl soru gadab-ı İlahî. Bediüzzaman; "İşte bu (Zümer,