"Sultan Süleyman-ı Kanunî, kesretli kırk çeşme sularını İstanbul'a getirdiği vakit, Şeyhülislâm Zenbilli Ali Efendi ona demiş: Hilaf-ı şeriat kanunları Avrupa'dan getirdiğin cihetle, İstanbul'a öyle bir b.k s..tın ki; o getirdiğin suların cümlesi üzerinden akıp geçse, yüz senede temizleyemez."1AKP 20 senede ne kadar değerimiz varsa yerle bir etti h
İnsan kafasının son derece karışık olduğu bu ahirzamanda; bir şeyi ya tepe tepe kullandığımız ya da bilgisizlikten haram diye toptan yaklaşmadığımız bir yanlışlar sarmalında yuvarlanıp gidiyoruz.Evvela; Cenab-ı Hak her şeyi bizim istifademiz için yaratmış, o mahluk ve masnu ya bizzat güzeldir ya da neticeleri itibariyle güzeldir. "Ameller niyete gö
Tarihin derinliklerinden süzülerek gelen bilgibirikim ve tecrübelerle vardığımız kanaat bir günde elde edilmiyor, dışardan gazel okumak kolay derler, yaşamadan bilinmez.Deniliyor ki 30'ların zulümlerine buradan bakınca karşı çıkıyoruz da, acaba o günlerde yaşasaydık, cemiyetçilik ve devletin nizamını değiştirmek iddiasıyla yargılanan Bediüzzaman ve
"İslâmiyet, iltizamdır; iman, iz'andır. Tabir-i diğerle: İslâmiyet, hakka tarafgirlik ve teslim ve inkıyaddır; iman ise, hakkı kabul ve tasdiktir."Din bir bütündür, kısmen kabul edip işimize gelmeyeni tanımamak veya kapıları kapatmak kendimize göre bir din tarifi olur ki, onunla Hakk'a tarafgirlik çıkmaz. Aynen Kâinatın Efendisine (asm) selat-u sel
"Sakın, sakın! Dünya cereyanları, hususan siyaset cereyanları ve bilhâssa harice bakan cereyanlar sizi tefrikaya atmasın. Karşınızda ittihad etmiş dalalet fırkalarına karşı perişan etmesin!"1Tefrika, ayrılık, bölünmek bizim hastalığımız olmuş. Hâlbuki ittihad ve ittifak bizim hakkımız iken ehl-i dalalete, iftirak ve tefrika onların hakkı iken, bize
Mâlumunuz; Macarların aslı Türk'tür, İslâmiyetten çıktıkları için Türklükten de çıkmışlar, fakat bazı isimler ve kelimeler muhafaza olmuş, Atilla gibi...Türklükten çıkmalarına rağmen asılları Müslüman olmayan Hunlar'a (şimdi de adı Hungary) bağlı olanlar var. O sebeple her sene Orta Asya halkları toplanıp günler tertip ederek Atilla bayrağında bulu
Risale-i Nur'un tamamlanması ve her yerde neşrinin yayılmasıyla Müslümanlar kuvvet bulmuş, hattâ inkâr-ı uluhiyeti dünyaya yaymak isteyen deccalizmin etkileri tevhid dersleriyle kırılmış, Hıristiyan âlemi de rahatlamıştı.Özellikle Bediüzzaman'ın vefatıyla bütün tarikat ve cemaatler postlarını serip yeniden irşad vazifelerinin başına dönüyordu. Sade
Bir güneş gibi kâinatı ziyalandıran İslâmiyet, karanlıktan beslenen yarasa zihniyetli dalaletin uykularını kaçırıyordu; nasıl olsun da hakikat noktasında söndüremediğimiz İslâm ışığını söndürebiliriz, ya gölgeleriz.Asr-ı Saadet dediğimiz; sahabî, tabîin ve tebe-i tabîinden sonra her asır başında bir müceddidin riyasetinde zamanın fehmine ve ilmine
Bediüzzaman; "Bu vatanda şimdilik dört parti var. Biri Halk Partisi, biri Demokrat, biri Millet, diğeri İttihad-ı İslâm'dır."1 diyordu fakat, "şimdilik" kaydını düşerek...Evet, bu dört parti (cereyan) geçen asrı kendisiyle meşgul etmiş, kitleler milliyetçi, halkçı, dinci ve demokrat olarak bu partilere taraf olmuştu. Meşrutiyetle ortaya çıkan bu ce
"Düşmanını sık değiştiren dostunu da sık değiştirir" kaidesine göre her an bir sürprizle yatıp kalktığımız dış politikamız, pusulası belli olmayan bir sandal gibi savrulup duruyor.1. Cumhuriyetin uzun süren Rus yanlısı politikaları terketme pahasına NATO için çok partili sisteme geçmesi mühim bir yol ayrımıdır. O günden sonra, özellikle Demokratlar
© 2016