Bu devirde kimse sultan değil, padişah değil

Gazetecilik (medya), başlı başına zor bir iştir; savaş, parlamento muhabirliğinden haber kovalamaya, yazarlıktan GYY'ye kadar hem riskli hem de tehlikeli bir meslektir, hele ki Türkiye'de...Demokrasi ile birlikte gelişen gazetecilik, haber alma hakkının en büyük organıdır. Özellikle siyasetin arka planını, kapalı kapılar ardında dönen dolapların resmini çeken, muhalefetin eline belge vermeye kadar iktidarın tek başına olmadığını gösteren mühim bir müfettiştir. Ancak devlet gücünü elinde bulunduran darbeciler ve demokrasiden hazzetmeyen otokrat liderler, bu deşifreleri affetmezler. Ya bir şekilde ulûfelerle kendine bağlar, ya da o sesleri keserler. Bütün bunlara rağmen, kalemini satmayan yazarlar ve bütün baskılara direnen gazeteler az da olsa var olmuştur hep. (Yeni Asya v.b.) Takrir-i Sükûn ve darbe dönemlerinde baskılar, gazete kapatma, tutuklama v.s. vardı, ancak belki ilk defa bir sivil, hattâ sağ cenahtan bir hükûmet eliyle bu kadar gazete ve gazeteci doğranmamıştı. 1725 Aralık yolsuzluk dosyaları sürecinden beri kapatılan radyo, tv, gazete ve internet sitelerinin yanı sıra tutuklanan gazeteci ve yazarlar, bir asırda olanların belki on katından fazladır. Normalde gazeteci ve yazar hür olup iktidarla arası pek iyi olmaz, istediklerini söyler. Ancak bu dönemde tamamına yakını havuz ya da iktidar medyası diye bilinen basın dünyası, hiç olmadığı kadar toplum nezdinde itibar kaybetti. Ancak biat etmeyen, cılız da olsa ses çıkaranlara tehdit ve hakaretlerle dâvâ açılıyor, hapislere atılıyor. Eski ve yeni kıyaslamaları yapılırken; bütün sivil Cumhurbaşkanları (Özal, Demirel, Sezer 16 sene boyunca) toplamda 500600 dâvâyı geçmezken, bugün Erdoğan'a hakaret dâvâları kısa zamanda 38.000'lerle tavan yapmış durumda. Eskiler sadece tarafsız Cumhurbaşkanı (CB) iken Erdoğan, partili CB olmasıyla kendisinde herkesi aşağılama ve hakaret serbestisi görüyor, fakat parti başkanı sıfatıyla en ufak bir eleştiriyi CB'ye hakaret kapsamına alıyor. Bu dâvâların çokluğu da bu adaletsizlikten ileri geliyor. BANA ÖRDEK DEDİN "Havadan nem kapmak" deyimi ile meşhur olan bir rivayette; burnu uzun bir adama (padişaha) "hava bulutlu demekle sen bana ördek dedin" kabilinden gazeteci Sedef Kabaş'ın; Çerkes deyiminden yola çıkarak CB'ye atfedilen "saray, ahır, padişah" benzetmesi ima yoluyla hakaret sayıldı. Bu genel ıstılah birine niyet edilse bile hukuk devletinde suç sayılmaz. Belki bir kınama olabilir. Ancak sakat çocuğuna bakmaya mecbur ve göz önünde olup kaçma ihtimali bulunmayan bir gazeteciyi, hemde gece 02'de evinden alınarak teröristmiş gibi ters kelepçeyle tutuklamak kabul edilemez. Belki kabile devletlerinde olur, bir de AKP iktidarında.