Enis Batur'a Mektup
Enis bey merhaba. Birkaç kez birlikte çalışma fırsatımız oldu. Bir süre televizyonda sonrasında da yayınevinde. Her ikisi de şanstı benim için. İnsan hep bir şey öğrenir sizden. Öğretir gibi değil de öylesine, olayın, hayatın içinde yaşarken olur bu. Belki unuttunuz. Bir ara ben de filtresiz Palmall tutkunuydum. Sizinkinin yanında benimkisi heves sayılırdı. Kaç yıl oldu Dumanına bile tahammülü yok genzimin sigaranın artık. Yurtdışı seyahatlerimin birinde, televizyonda henüz idareciyken, Oslo'dan muhtemelen dört beş karton Palmall getirmiştim. Bir vesileyle telefonlaştık. Fena halde Palmall'siz kaldığınızı duyunca size gönderme zevkini yaşamıştım o kartonların. Hayır, bana borcunuz yok. Anı zevki bu sadece. Bir iş yapmanın makuliyeti, insanın geçmişini ve şöhretini öne sürmediğinde açığa çıkar. Sakinlik ve yüce gönüllülük sizde erdem.
Bu mektup nereden çıktı diyenler olabilir şimdi. Elimin altında sizin kitabınız var; Gönderilen Enis Batur. - Edebiyatımızın kırk beş yılının yazar- yayıncı mektuplaşmaları- Mektupların aslı dostumuz değerli yazar Selçuk Altun'da imiş. Rüken Kızıler'in editörlüğünde şimdi okurlara emanet. Bir yerde söylemiştiniz 'ben edebiyatımızın en son posta kutusuyum' diye. Bu hem doğru hem acı. Mektup sadece bir iletişim gerekliliğinden doğmaz aynı zamanda bir gönül akışıdır da. Nicedir bu akışı yitirdik. Hatta şöyle söylememe izin verin, edebiyat bir yandan mektupla kurulur. Elbette, size bunca mektup gelmesinde pozisyonlarınızın da etkisi var. Dergi çıkardınız, yayınevleri yönettiniz, aklına ve görüşüne ihtiyaç duyulan kişi oldunuz. Yine de bu yeterli değil, sağduyu ve güvenirlik diye bir şey var. Nitekim bunun karşılığı Ferid Edgü'nün son mektubunda açıkça görülür.
1973-2018, ne ilginç ve değişken yıllar değil mi Türkiye için Hem de ne beklenmedik ve güzel oluşların zamanı. Şairler, öykücüler, romancı ve denemeciler bütün ağırlıklarıyla geçerler dilimizden bu süreçte. Aslında size gönderilen mektuplarda bu geçiş seremonisi de var. Salah Birsel, kendince geçerken, ne tatlı dilcidir. Bilmem ki hepsine cevap verebildiniz mi bu mektupların Edebiyat tarihçileri için bir araştırma konusu Enis Batur ne yazdı karşılık olarak Ve dikkatli bir göz kaçırmayacaktır, sanatçı mektubunda da kendisidir. Mesela, sevgili Ahmet Oktay'ımız. 'İblis'e Göre İncil'i' her zaman olduğu gibi kendisinde 'içteliyor!' Bu vesileyle söyleyeyim, Ahmet Oktay, fazlasıyla haksızlığa uğramış bir değerdir. Hep yaşasın adı dilerim.
Enis bey, bir iş mektubu değil bunlar. Tatlı dedikoduları, uç yorumlarıyla yeni aralıklarla dolu. Mesela Leyla Erbil. Ne kadar içeri giriyor, deşiyor, çekiştiriyor değil mi Sormadan edemeyeceğim, Adalet hanım, Ağaoğlu hiç yazmadı mı Olamaz İnanalım mı Bir de Cemal Süreya'ya bakalım. Yan koltukta seyahat ederken dost olduğunuz adam gibi. Ve kendince kurnaz; 'istersen benimle 'ariz amik' bir konuşma yapabilirsin.' Ece Ayhan ve İlhan Berk ayrı birer bahisler. Bu sevgili, sevimli, değerli, tuttu mu bırakmayıcılara az mı hizmetiniz oldu Siz olmasaydınız, olabilecekleri tahmin ederim. Bilerek tutmak ve idare sanatı diye bir şey var sonuçta. Edip Cansever, ilkin beklenmedik şekilde sert sonra 'gururlu cani'. İyiymiş. Ferid Edgü'de duralım. Ondan ne çok şey öğrendiniz değil mi Ama o bu dile ve kültür adına ne çok şey yarattı. En iyi siz bilirsiniz. Vaktiyle anlattığınız efsanevi İlhan Berk- Ferid Edgü küskünlüğünü de yazsanız. Yazmış mıydınız yoksa