Ömer Erdem

Karar

Karşı Roman ya da Ali Ayçil'in Kurtları...

1960'ların sonlarıyla 1970'lerin ortası arasında doğan bir kuşak var. Şair, öykücü, denemeci ve romancı sayısı azımsanamayacak durumda olmasına rağmen, Türkiye'nin ölçüt sorunu bir türlü herkesi yerli yerine oturtamıyor. Oysa bu nesil çoktan verim dönemini yaşıyor.İçlerinde dergi çıkaranlar da oldu. Düşünce dünyasına el atanlara da rastlandı. İdeal

Yakup'un Kitapları ya da Olga Tokarczuk

Hep böyle oluyor, nitelikli şeyler sessizce ve birdenbire hayatımıza giriveriyor. Başlangıçta İngilizce yazıp çizen dünyanın yaygın iktidarı arasında her şey daha zor gözüküyor. Hele, Polonya gibi Avrupa'nın daha berisinde tutulmuş bir yerden çıkınca ses işler daha da çetrefilleşiyor. Gerçi söz konusu olan roman olduğunda piyasanın algı ve iştahını

Kim şair oldu

Erdem Bayazıt'ı 5 Temmuz 2008'de kaybetmiştik. Son zamanlarında yaşadığı hastalıktan dolayı hayli ıstırap çekmişti. O günlerin yakından tanığıyım. Ne var ki kendisi bu konuda şikayetçi değildi. Şifa ararken kadere teslim olmanın mahcubiyeti içinde görünüyordu. Ajans 1400'ün Mecidiyeköy'deki ofisinde buluştuğumuz her seferinde söz mutlaka şiire, geç

Hikayeden satmak

İnsan için öykücü beyin denilmesinin oldukça haklı yönleri var. Diğer canlılardan ayrılan özelliğiyle kendisini korumaya aldığı kadar dili, düşünceyi ve hayatı geliştirip güzelleştirmeyi başarır böylece o. Çokça severiz hem bir öykümüzün olmasını hem de anlatılmasını. Hafızayla yürür hikaye. Açılır, renklenir. Zamanla anlaşılır ki bedenin de hafıza

Ne dereceye kadar ne ve nasıl yazılabilir

Göç Temizliği' sadece Adalet Ağaoğlu kitapları arasında ayrıksı bir yerde durmaz edebiyatımız için de özgün olduğu kadar örnek bir metin olma karakteri taşır. Bir evden başka bir eve, bir yaştan başka bir yaşa, bir bilgiden başka bilgiye ( bir mekan veya şehir değişikliği de olabilir bu) taşınırken yazar yavaş yavaş kitaplarını, geçmişini tasnif ed

Neşesizlik...

Her alanda görüldüğü gibi edebiyatımızda da bir neşesizlik hüküm sürüyor. Çokçasına göre bunun sebebi ekonomik gerekçelere dayanıyor. Hayat dar, yazar mutsuz, ülkenin dengeleri yerli yerinde değil. Diğer sosyal sorunları da eklediğinizde tablo iyice kararıyor. Fakat insan yine de sormadan duramıyor. Söz konusu gerekçeler ortadan kalktığında bu neşe

Taşra döngüsü...

Sabahın ilk saatlerinde güneş yalnızlığı parlatıyor. Kuşlar, tür tür otlar, vişne, dut, kiraz cinsinden meyveler ve tabiatın gönül bekçisi başıboş ağaçlar olmasa ıssızlık her yöne hakim olacak ve güneşe akın edip onu fethedecek. Bir an güneş ile kafamın yer değiştirdiğini hissediyorum. Başım yürüyen bir güneş halinde saçaklı halesiyle bir anlığına

Ateş okları...

Her iki dini bayramın da doğası yokluk ve yoksulluk üzerine dayanır. İki insan arasından dünya çekildikçe yokluğun adaleti belirir. Dünyanın adaletsizliğe boğulmuş gidişine sadece bir karşı koyuş değil ona bir yaşama şevki önerisinde bulunmaktır. Ramazan ayı boyunca en varlıklı olan kişi bile malın ve bedenin saldırısından beri durup arınma yoluna

Edebiyat mı devrim mi

Taraflar daha baştan ayrışırlar bizde Cumhuriyet'i ve atılımlarını tanımlarken. İnkılap mı denilmelidir yapılanlara yoksa devrim mi İnkılap diyenler kelimenin arapça kökünden kaynaklanan çağrışımların gölgesinde kalırken devrim diyenler onun siyasal ve özellikle sol literatür tonundan çekinirler. Biraz zorakilik, biraz yakıp yıkma hatta şiddet bile

Ev meselesi...

Ev kelimesinin kültürümüzde uğradığı duraklarla tarih ve o tarihi şekillendiren hayat arasında mutlak bağlantı var. Hatta ev anlam olarak Türkçe'de hala açık, tamamlanmamıştır ve tek bir karşılık içermez. Bir taraftan yeniliğe kapı aralarken bir taraftan zihin ve hayat krizine karşılık gelir bu açıklık. Kavramsal olarak ev bir durum kadar hareketi