Haksızların büyük zaferi mi

Gazze'de çocukların, kadınların hunharca katledilmesi, soykırımı gölgede bırakan zulümler işlenmesi gözlerimizin önünde olup bitiyor. Sadece gözlerimizin değil ruhlarımızın da bu vahşete razı olması bekleniyor. İsrail adını almış terörist devlet adeta haksızların büyük zaferi adına kötülük burcuna son bayrağı dikiyor. 'Zulüm bir şeye hakkını vermemektir' der Mevlana. Yaşama hakkı ilk ve vazgeçilmez bir değer ve haktır her zaman. İsrail'in doğrudan yaşama hakkına tecavüz etmesi ve aylardır insan denilen canlı türünün hemen hepsinin bilgisi dairesinde bu işi görmesi nasıl yorumlanabilir Aklı son birkaç yüz yıldır antropolojiden felsefeye, bilimden politikaya, sanattan toplum bilimine kadar yüceltenler bu olup bitenler karşısında hangi kavramı üretecekler Akıl mı tabiat değiştiriyor artık İsrail akılla da mı oynamak istiyor

Bir şeye hakkını vermemek ona zulüm ise eğer, zalime hak ettiği cevabı vermemek de zulüm değil mi sonuçta Başta Avrupa olmak üzere sağduyulu insanlar sokaklara döküldü elbette. Dublin, Paris, Stockholm, Madrid, Amsterdam, Roma, Londra sokakları ( İstanbul değil, olanlar sonradan ve kontrollü yapıldı, anlık ve beklenen eylemler değildi) günlerce insan isyanıyla yankılandı. Fakat ne kan durdu ne ölüm sustu. Nasıl bir insanlık iklimi içinde yaşıyoruz ki görünür görünmez menfaat halkaları yanında geçmişten gelen hesaplar İsrail'in bu yürüyüşünü durdurmaya yetmedi. Arap veya İslam Dünyası denilen alem her tür antidemokratik yönetimlerle güdülü olduğundan zaten onlardan toplumsal hareketler beklemek abes olurdu. Zulmü yöntem edinmiş veya zulme razı gelmiş toplumların akıbetine ibretlik göstergedir onlar. İsrail, bu halklara kötürüm olmuş ruhlarını da hatırlatmaktadır adeta!

İnsanlar öldürülüp bütün değerler ayaklar altına alınırken görünüşte iki şeyin canlı kalması düşündürücü değil mi Bir yanda ticaret, alım satım, para pul ilişkileri doğrudan ve dolaylı biçimde devam etti. Hala da sürüyor. Diğer yanda adına diplomasi denilen devletler arası aktiviteler de hız kesmedi. İsrail öldürürken, inadına, durmaksızın yakıp yıkarken, diplomatlar o toplantıdan bu toplantıya o açıklamadan bu açıklamaya yöneldiler. Eğer, diploması denilen 'uğraş' kıyım başlamadan önce hem öngörüleri hem de zekasıyla bunun önüne geçemiyorsa bu da bir tür 'ticaret' sayılamaz mı Susmak bile bazen hem erdem hem de tesirlidir sabah akşam konuşup da bir şey yapamamaktan. O uçaktan inip bu uçağa o el tokalaşmasından bu basın toplantısına yetişmek farkında olmadan meşrulaştırmaz mı İsrail'in zulmünü Bari susun! Bari utançtan donup kalın! Lal olun.

Enerjilerini geniş toplumsal tabakaların potansiyellerini birleştirmeye harcayamıyor İslam dünyası dedikleri tanımlama. Oysa sadece ekonomik ve askeri gücü değil tarih karşısında söz söyleme hakkını da temsil ederler toplumlar. Hamaset ve günlük kavgalarla vakit kaybetmezler. Büyük bir özgüven ve inançla kendi insanına değil de politik yandaşları, ideolojik aparatları ve maddi paydaşlarıyla kol kola girip, yalın insanı atlayan hatta onu ezen yönetim anlayışları, zulme karşı zihinsel seviyesi yüksek düşünceler de geliştiremezler. Olan biteni objektif şekilde değerlendirip her ferdi üzerine düşen vazifeye ikna etmek bazen çok yeterlidir. Mesela, sadece boykot meselesini idare ederek bile çok yol alabilirdi Türkiye. Boykotu başaramayan toplum neyi başaracak