Tepkisiz ve duyarsız bir toplum olduk

İlk insan Adem'in (a.s.) yaratılmasıyla insan genine iyilik ve kötülük kodları da tanındı.

"Nefsini arındıran elbette kurtuluşa ermiştir. Onu kötülüklere boğan da ziyan etmiştir." (Şems 8-10)buyrulur.

Yüce Allah, "Ben yeryüzünde bir halife var edeceğim" deyip onu yaratıp, bilgi sahibi kıldıktan sonara "meleklere, "Âdem için saygı ile eğilin" diye emir verdiğinde, "İblis hariç bütün melekler hemen saygı ile eğilmişler, İblis (bundan) kaçınmış, büyüklük taslamış ve kâfirlerden olmuştu." (Bakara 30,34)

Ve bu hareketiyle şeytan, kötülüğün babası ve mucidi olarak eline aldığı şer bayrağını bir daha bırakmadı.

Yüce Allah, insanı şöyle uyardı: "Ey iman edenler! Şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytana ayak uydurursa bilsin ki, o edepsizliği ve kötülüğü emreder" (Nur 21)

İyiliğin temsilcileri ile kötülüğün müptezelleri dünyanın yaratılışından bugüne birbirinden ayrılmış, Allah'ın deyimiyle "birbirine düşman olarak" devam edegelmiştir.

Bu bakımdan kötülüğe sapanlar, bildikleri karanlık yoldan ayrılmayıp, taraftar toplamaya devam ederken iyiliğin mümessilleri boş duramaz!

Hem iyiliği hem de kötülüğü (olması gerektiği zaman) yaratan Yüce Allah, iyiliğin yaygınlaşmasını arzu eder.

Bu sebeple son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.) efendimize kadar 124.000 peygamber gelmiştir.

Gönderilen her peygamber, iyiliği yaymak, kötülüğe de engel olmak ve yeryüzünden kaldırmak için gönderilmiştir.

Hiçbir peygamber, canı pahasına da olsa bu yolu terk etmemiştir.

Onların tabiileri de öyle

Efendimiz (s.a.s.), peygamber olarak gönderildikten hemen sonra insanları uyarmak ve doğru yola çağırmak üzere Allah'ın emrine muhatap olmuştur.

"Artık yakınlarından başlayarak (erişebildiğin) herkesi uyar!" (Şuara 214)

"Ey örtüye bürünen! (İnziva arzu eden! ) Ayağa kalk ve insanları uyar" (Müddessir 1-3)

Rivayete göre; bu ilahi emre muhatap olan Resulü Ekrem, Eşi Hatice'ye, "Bundan böyle bize rahat uyku yok" buyurmuştur.

Peygamberimizin hayatını incelediğimizde ömrünün son demine kadar iyiliğin yaygınlık kazanması, kötülüğün tamamen ortadan kalkması için mücadele verdiğini görürüz.

Efendimiz ruhunu teslim ettiğinde, bu uğurda Usâme bin Zeyd'in (r.anhüm) komutasındaki ordu, Medine'nin biraz dışındaydı

Hz. Ebubekir (r.a.) de seçilir seçilmez ilk iş, durdurulan o orduyu hemen harekete geçirmek oldu.

Birçok sahabenin hayatı at sırtında, kötülüğün temsilcileri Kâfir ve Müşriklerle mücadeleyle son buldu. Kimi o yolda şehid olarak canını Rahman'a teslim etti, kimiyse gazi olarak

1400 küsur yıldan beri ne iyilik ne de kötülük değişmedi.

Ama gittikçe iyilik azaldıazalmakta; adı değişmiş olsa da kötülük, hep yaygınlaştı.

Peygamber ve sahabesini uyutmayan, koşturan Kur'an, hala taptaze elimizde dururken, bizler iyiliğin azalması ve hükmünü yitirmesine karşılık ve kötülüğün de muktedir olması karşısında ne tepki verebiliyoruz Hiç!

"İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir." (Âl-i İmrân 104)

"Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men edersiniz." (Âl-i İmrân 110) ayetlerini okuduğumuz halde hiçbir hareket yok bizde.

"Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki, bu imanın en zayıf derecesidir."