Kendimize ve ailemize sahip çıkalım!

Bütün insanlık bir ana ile bir babadan meydana geldi.

Farklı kabilelere ve milletlere ayrılmaları tanışıp kaynaşmaları içindi.

Bu farklılık bir nimetti; birbirlerine karşı üstünlük taslamaları, düşmanlık etmeleri için değildi.

Üstünlüğü, Allah'a karşı takvada (yasaklarından kaçınarak, helallerine sarılarak) bulacaklardı.

"Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık, tanışasınız diye sizi kavim ve kabilelere ayırdık, Allah katında en değerli olanınız O'na itaatsizlikten en fazla sakınanınızdır..." (Hucurât 13)

Ne hazindir ki zaman geçtikçe insanlık, yaratılış amacından koptu, Rabbinden uzaklaştı.

Yüce Allah onları kendilerine gelmeleri, hakka dönmeleri için kendi içlerinden elçilerpeygamberler gönderdi.

Çok azı hariç peygamberleri de dinleyen olmadı.

Bundan sebep tek bir kavme, bir günde birden fazla peygamber gönderildiği oldu.

Yine de peygamberleri yalanlamakta ısrar ettiler, birçoğunu taşa tuttular, memleketinden çıkardılar, kimisini de şehit ettiler.

Oysa o seçilmiş peygamberler hiçbir karşılık beklemeden insanlığa hayat nizamını taşıyorlardı.

Onlar, dünya ve ahiret saadetine çağırıp, şeytan ve azgın nefsin aldatmacasından insanları kurtarmakla görevliydiler.

"Onlar, "Şüphesiz biz size gönderilmiş elçileriz" dediler." (Yâsîn 14)

"Şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi ve şöyle dedi: Ey kavmim! Bu elçilere uyun. Sizden bir ücret istemeyen o kimselere tâbi olun; onlar doğru yoldadırlar." (Yâsîn 20-21)

Evet, onların tek amaçları ve çağrıları Allah'a kulluktu.

"Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberlere, 'Şüphesiz, benden başka hiçbir ilâh yoktur. Öyleyse bana ibadet edin' diye vahyetmişizdir." (Enbiya 25)

Ama ne yazık ki insan, var oluş tarihinden beri sürekli ateşe doğru koştu.

Efendimiz (s.a.s.)'in deyimiyle: "Benimle ümmetimin durumu ateş yakan kimsenin hâline benzer. Böcekler ve kelebekler o ateşe düşmeye başlar. İşte ben de sizler ateşe girerken kuşaklarınızdan tutup engellemeye çalışıyorum."

İnsanlığın hali bu!

KENDİMİZİ VE AİLEMİZİ ATEŞTEN NASIL KORUMALIYIZ

Allah'ın gönderdiği tüm elçiler Allah'a kulluğa evvela kendi öz ailesinden başladılar.

"İbrâhim de bu dini oğullarına vasiyet etti, Ya'k?b da. "Oğullarım! Allah sizin için bu dini seçti; öyleyse yalnız O'na teslim olmuş müminler olarak can verin!" (dediler)." (Bakara 132)

Efendimize (s.a.s.) de: "(Önce) en yakın akrabanı uyar." (Şu'arâ 214) denildi.

Hz. Peygamber'e ilk iman eden eşi Hatice'dir. Sonra evinde kalan yeğeni Ali, azatlı kölesi Zeyd, en sadık dostu Ebu Bekir (r.anhüm ecmaîn) peşi sıra geldiler

Peygamberimize iman edenlerin öncelikleri hep en yakın akrabaları, anne-baba ve çocukları oldu.

Müslüman olduktan sonra da dinde, kullukta sebat için birbirlerine hep sahip çıktılar.

Efendimiz, evinde büyüttüğü kızı Fatıma'yı ve damadı Ali'yi evlendirdi. Düğünlerinin ilk sabahında kapılarına vardı, "Namaza kalktınız mı, haydi namaza!" diye seslendi.

Onların, "Ben Müslüman oldum, ibadetlerimi yaparım, başkası beni ilgilendirmez!" diye bir lüksleri olmadı, bizim de olamaz. Biz yakınlarımızı sevdiğimiz, benimsediğimiz doğru yola ve onun neticesi cennete çağırmıyorsak umduğumuz cennet de zor!