Kimin, neye, nasıl inandığı belli değil!

Risalet'in ilk dönemlerinde gerek Mekke'de gerek Medine'de yeni Müslüman olan biri, değişen tavırlarıyla hemen dikkat çekerdi. Öyle ki, Müslüman olmadan önce yanlarından ayrılıp Müslüman olarak tekrar yanlarına döndüğü arkadaşları, "Vallahi bu, yanımızdan ayrıldığından farklı bir yüzle dönüyor"demekten kendilerini alıkoyamıyorlardı. İman, çoğu zaman onların fikirlerini değiştirdiği gibi yüzlerine de rengini yansıtıyordu. Fetih suresinde Resulullah ile beraber olan müminler anlatıldığında Tevrat'taki vasıfları olarak şu tarif yapılır: "Onların secde eseri olan alametleri yüzlerindedir" Asr-ı Sadet devrinde olduğu gibi bugün de Müslüman ve mümin olduğunu kabul eden ve bununla övünen herkes, imanının eserini her tavrında göstermek durumundadır! Başka bir ifadeyle, mümin olduğunu söyleyenlerin tavrında imanın alameti zuhur etmelidir!