Ağlayın,su yükselsin; belki kurtulur gemi

Bir şeyin doğru olduğunu bilmekle doğruya tabi olmak veya bir davranışın yanlış olduğunu kabul etmekle onu yapmamak farklı şeylerdir!

Bir rahatsızlık sebebiyle doktor tarafından verilentavsiye edilen ilaçları bulundurmakla, o ilaçları kullanmak arasındaki fark gibi

Öyle ya doğruya tabi olunca fayda, yanlıştan da uzaklaşınca da zarar beklenir, aksi beklenmez!

Hakk'a tabi olmayı kabul etmeyen inkârcılar için şu örnek verilir: "Andolsun, eğer onlara, "Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı hizmetinize kim verdi" diye soracak olsan mutlaka, "Allah" diyeceklerdir. O hâlde nasıl (haktan) döndürülüyorlar" (Ankebût 61)

Yıllarca Peygamber bekledikleri halde Muhammed (s.a.s.)'in gelmesiyle, O'na uymayı reddeden Yahudiler için de şöyle buyrulur: "Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu (Peygamberi) kendi öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Kendilerini ziyana sokanlar var ya, işte onlar inanmazlar." (En'âm 20)

Bir hadisinde Efendimiz, şöyle buyururlar:

"Ben, önceden gidip Havz'ımın başında ikram etmek için bekleyeceğim.

Dikkat edin! Birtakım kimseler, yabancı devenin sürüden kovulup uzaklaştırıldığı gibi, benim Havz'ımdan kovulacaklardır. Ben onlara; "Buraya gelin!" diye nidâ edeceğim. Bana: "Onlar Sen'den sonra hâllerini değiştirdiler, (Sen'in Sünnet'ini terk edip başka yollara saptılar!)" denilecek.

Bunun üzerine ben de: "Uzak olsunlar, uzak olsunlar!" diyeceğim." (Müslim, Tahâret

Evvelki gece, Efendimiz (s.a.s)'in dünyayı teşriflerinin yıl dönümüydü.

Asırlardır, her yıl Peygamberimiz (s.a.s)'in doğum yıl dönümü geldiğinde tüm İslam Âleminde, bir hafta, bazen bir ay boyunca Mevlid-i Nebi etkinlikleri düzenlenir...

Bu güne has Efendimizin güzel hayatını anlatan eserler kaleme alınır.

Bir bütün olarak bakıldığında, "bu anmalaretkinlikler faydasızdır" denilemez!

Lakin başında verdiğimiz hasta-ilaç örneğinde olduğu gibi efendimizin yolunu yol bilmedikten sonra

Yalın olarak bilmek ve doğru olduğunu kabul etmek

Hatta methiyeler dizmek bize çok fayda sağlayamayacağını, başka ifadeyle eksik kaldığını düşünmeliyiz.

İslam Aleminin içler acısı hali de bunu anlatmaktadır zaten!

Şöyle ki, Kur'an-ı Kerim'den ve son elçinin sünnetinden şüphe duymadığımız halde bunların zıddı istikamette hareket etmemiz birbiriyle çelişki arz ediyor.

Yazımızın başında örnek verdiğimiz ayetlerde, İnkârcı ve Kitap ehlinden inanç bakımından farklı bir noktada gibi dursak da bizi sorumluluktan kurtarmaz!

Ayetler, bütün insanlık üzerine alsın ve gereken dersi çıkartsın, gereğini yapsın diye gönderilmedi mi

Allah ve Peygamberinin "bu doğrudur, şu yanlıştır" dediklerini doğru kabul et, ama tam aksi yönde hareket et Bu, kendimizi kandırmaktan başka bir şey değil!.

Kur'an; okunsun, tıpkı Efendimiz ve sahabelerinin, hayatlarında tatbik ettiği gibi amel edilsin diye gönderildi!

Resulullah (s.a.s.) ve diğer elçiler, tabi olunsun, örnek alınsın diye seçilip gönderildiler.

Hayatları ezberlensin, sürekli anlatılıp durulsun diye gönderilmediler!

Halimizi anlatan şu örneğe bakar mısınız

Meşhur âlim, mutasavvıf Hâtim b. Unvân el-Esamm'ın (ö. 237851), bir gün yolu Medine'ye düşer.

Halk etrafında toplanınca, Hatim sorar: "Burası hangi şehirdir"

Halk:"Burası Resulullah'ın medfun bulunduğu Medine şehridir"der.

Hatim, "Bana Resulullah'ın köşkünü gösterir misiniz, orada teberrüken bir namaz kılmak istiyorum" der.

Medineliler: "Resulullah'ın köşkü yoktu. O'nun sade, zemin kat bir meskeni vardı" deyince.