İslamofobiye Karşı ne yanlış, ne doğru

Günümüzde radikal veveya Selefî "İslâmî" akımlar ve oluşumlar basitçe şöyle düşünüyorlar:

"Cahiliye" denilen ilkel toplumu dünyanın en güçlü toplumlarından biri haline Kur'an getirdi. Öyleyse geriliğimizin nedeni Kur'an'dan kopuşumuzdur. Kur'an'la ümmetin arasına giren gelenek, yani geçmişte üretilen bilgiler, fikirler ve adına kültür dediğimiz tarihsel birikim, Kur'an'dan kopuşumuzun ve Batı karşısındaki yenilgimizin ana sebebidir.

Şu halde tarihî hafızamızı boşaltıp, önümüze Kur'an'ı koyar ve onun lafzı bize ne diyorsa onu yaparsak yaşadığımız krizlerden kurtuluruz. Küfre karşı zafere ulaşmanın tek yolu cihada sarılmaktır. Bu, Kur'an'ın yorumu değil, ta kendisi...

Aslında bu fikir yeni değil Sistematik olarak Osmanlı yönetimine başkaldırı hareketini başlatan, Vahhâbîlik akımının öncüsü Muhammed Abdülvahhab tarafından 1700'lerde başlatılmış; daha sonra Muhammed Abduh, M. Reşid Rıza gibi Mısırlı "ıslahçılar" tarafından entelektüel düzeyde geliştirilmiştir. Daha yakın dönemlerde bu düşünce İhvân-ı Müslimîn'e bağlı düşünce ve aksiyon adamı Mısırlı Seyyid Kutub, Pakistan'daki Cemaat-i İslâmî'nin kurucusu Ebü'l-A'lâ el-Mevdûdî gibi fikir adamları tarafından dinî-siyasal bir ideoloji olarak yaygınlaştırılmıştır.

Bu arada özellikle son yıllardaki gelişmeler göstermiştir ki, rakip medeniyetin ürettiği İslam karşıtı ideolojiler ve çeşitli güç odakları, işin bu noktaya gelmesini hararetle istemişler ve amaçla en ustalıklı yöntemleri aralıksız kullanmışlardır. Çünkü onlar için bu sonuç birkaç noktadan olağan üstü kârlıydı:

1. Modern savaş araçları karşısında cihatçı örgütlerce üretilen şiddet hareketinin başarı şansı sıfırdır.

2. İslamofobiyi beslemek için cihatçıların ürettikleri şiddetten daha iyi bir malzeme olamaz.

3. Rasyonel, bilimsel ve meşru yöntemlerle gerilikten kurtulmak yerine, şiddeti kurtuluş yolu olarak seçmek, bu yolu seçenleri hep geri bırakacaktır.

4. Sonuçta dünya kamuoyu şiddet karşısında İslam'a ve Müslümanlara yönelik saldırıları (mesela Afganistan, Irak, Libya, Suriye) çoğunlukla masum ve haklı görecek ve böylece İslam karşıtları Müslüman dünya üzerinde yüzlerce yıldır yürüttükleri işgal ve sömürü siyasetlerini bugün ve bundan sonra da sürdüreceklerdir. Olan biten hep bu. Ve bu, onlar için her yönden kârlı bir durum!

Batı dünyasındaki İslam karşıtı ideolojilerin ürettiği bu kuşatılmışlığı derinlemesine yaşayan Müslüman toplumlar kurtuluşun yolunu şiddette aramanın işe yaramadığını bunca tecrübeden sonra artık görmelidirler. Esasen hiçbir değer ve sınır tanımayan bu yöntem kesinlikle ne akılcı ne ahlâkî ne de İslâmî'dir. Nitekim bir suçluyu cezalandırmak için onunla dindaşlık, vatandaşlık ilişkisi bile bulunmayan insanlara acı çektirmek asla âdil değildir. Ayrıca Kur'ân-ı Kerîm açıkça